Saadet Partisi Karacabey İlçe Ekonomi ve Mali İşler Başkanı Salih Koçak, Türkiye’nin ekonomi gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koçak, koronavirüs sürecinde ekonomide yaşanan sorunlara da dikkat çekti.
Salgın krizinde üretimin durduğunu, işyerlerinin kapandığını ve birçok insanın işsiz kaldığını hatırlatan Koçak, “Salgın sürecini ekonomik açıdan kısaca değerlendirilecek olursak; Nisan ayında sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 31.4 azalma gösterdi. Bu Türk ekonomisi açısından tarihi bir düşüştür. Ödemeler dengesinde; Nisan ayında 5 milyar 62 milyon dolar açık verildi. 12 aylık cari açık ise 3 milyar 291 milyon dolar oldu. Portföy yatırımlarında da 2 milyar 365 milyon dolarlık net çıkış yaşandı. OECD’ye göre dünya ekonomisi yüzde 6-8 oranında daralacak. Türkiye ekonomisi ise 2020 yılında yüzde 4.8 daralacak. Salgında 2’inci bir dalganın gelmesi halinde ise bu daralma yüzde 8.1’e kadar yükselecek, yani ülke ekonomisi o nispette küçülecektir.” dedi.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde işsizliğin kronik bir sorun olduğuna vurgu yapan Salih Koçak, açıklamasına şöyle devam etti: “Sorunun temelinde, yatırımların finansmanı için iç tasarruf kaynaklarının yetersizliği, kaynakların verimli kullanılmaması, günübirlik siyasi çıkarların ve iktidarda kalma amaçlarının öncelenmesi, yeterli teknolojik bilgi ve tecrübe birikiminin mevcut olmaması gelmektedir. İstikrarlı bir ekonomi, insanımızın çalışıp rızkını temin edeceği yeni istihdam alanlarının açılması ancak kaynakların üretici sektörlere yönlendirilmesi ile mümkündür. Bunlardan da önemlisi, her türlü yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırmacılığın (nepotizm) ortadan kaldırıldığı güvenilir ve güvenlikli, adaletin tam anlamıyla gerçekleştirildiği, artan milli gelirin adil şekilde dağıtıldığı, huzur, sükûn ve güven dolu bir ekonomik, sosyal ve siyasi yapıya ihtiyaç vardır. Adil olmayan, güvenlikli olmayan, yatırım ortamının bulunmadığı bir ülkede yerli veya yabancı neden yatırım yapsın ki? Bu nedenle, ülkemizin yatırım yapılabilir normal düzene en kısa zamanda avdet etmesi en büyük dileğimizdir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Faizsiz bir İslam finans sisteminin gerekliliği’ açıklamasını memnuniyetle karşıladığını ifade eden Koçak, “Ancak, faizsiz finans sisteminin ülke ekonomisine katkıda bulunabilmesi için, kuruluş amaçlarına uygun olarak, ‘muşareke’ ve ‘murabaha’ temelli işlemler yerine, ‘mudarabe’ kredilerine ağırlık vermesi gerekmektedir. Faizsiz finans sistemi bu ifadelerle savunulmasına rağmen, uygulamada bireyler de dâhil büyük küçük tüm ekonomik birimler faizli finans sistemine muhtaç haline getirilmektedir. Özellikle korona sonrası düşük olduğu savunulan (% 0.64 ile % 0.75 arası, bu yıllık % 8 ila % 9,5 arası bir faiz anlamındadır) faiz oranlarıyla konut ve araba kredileri verilmektedir ki bu oranlar Arjantin’in uyguladığı faiz oranlarından sonra dünyada en yüksek oranlardır. Birçok ülke bu tür kredilerde negatif faiz uygulamaktadır.” diye konuştu.
Tarım sektörünün stratejik olduğunun altını çizen Saadet Partisi Karacabey İlçe Ekonomi ve Mali İşler Başkanı Salih Koçak, şunları kaydetti: “Sadece normal zamanlarda değil özellikle küresel krizler, salgınlar, savaşlar vb. durumlarda halkın zorunlu gıda (geçim) ihtiyacının karşılanması bu sektörle sağlanabilir. Topografik, iklim ve çeşit zenginliğine bağlı, dünyanın başlıca zengin üretim desenine sahip Türkiye, üzülerek belirtmemiz gerekiyor ki, tarımdaki potansiyel imkân ve gücünü kullanamayan bir ülke konumunda. Tarımsal sektörde etkin örgütlenme bilincinin yeterli düzeyde gelişmemesi sonucu tarlada ucuz, pazarda pahalı ürünler ile karşılaşılmakta. Üstüne üstlük yeterli düzeyde kazanç sağlayamayan çiftçilerimiz nisbi olarak yüksek faizli kredilerin altında ezilmekte, gittikçe fakirleşmektedir.”
“Son zamanlarda yerli tohumlara önem veren teşebbüsler varsa da, şimdiye kadar uygulanan yanlış tohum politikaları ülke tarımını tohumda dışa bağımlı hale getirmiştir, bu durum her geçen gün artmaktadır” diyen Koçak, “Niteliği ne olursa olsun, küresel bir krizde yeterli tohum bulunmaması halinde Anadolu platosunda tarımsal faaliyet yapılamayacak duruma gelir. Bu da açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmak anlamına geliyor. Tarımsal politikalarda istikrar sağlanmalı, çiftçi eğitimine yeterli önem verilmeli. Hatalı tarım politikaları nedeniyle köyden kente aşırı göç önlenmeli ve bu göçün getirdiği sorunlar çözümlenmelidir. Tarım Bakanlığı’nın ülkede tarım politikalarının dizaynında, yeni tarımsal teknolojiler üretiminde etkin hale getirilmeli, tarımsal politikaların yürütülmesinde Üniversitelere sorumluluk ve yeni fonksiyonlar verilmelidir.” ifadelerine yer verdi.