Ahmet Aygün Ata
Sabah kalktınız. Bugün yemek yemeyeceğim dediniz. Ertesi günde. Daha ertesi günde. Ertesi günün ertelerinin ertesinde de…
Bir şey yemeden kaç gün yaşarsınız? Beş… On… Yirmi… Kırk… Elli… Altmış…
Hava ve su ile birlikte insan yaşamının olmazsa olmazı yiyecek. Giyecek olabildiğince kullanımı uzun tutulabilir. Cep telefonsuz yıllarca yaşayabilirsiniz. Televizyonsuz, internetsiz, teknolojinin tüm gerekliliklerden uzak yıllarca var olabilirsiniz.
Hani deriz ya; “açlık sufiliği bozar” … İşte o gerçek, açlık… İnsanın ahlaki değerlerini alt üst edebilen tek gerçektir.
Öyle ki, ülkemizin egemen dini İslam’da bile haram/mekruh bildirdiği yiyeceklere açlık durumunda, “açlığı gidermek amacıyla yiyebilirsiniz” demiş.
1970’li yıllarda Peru’nun And Dağları’nda bir uçak düşmüştü. Yanılmıyorsam, beş kişi yaşamını yitirmedi. Günün sert kış koşullarında onlara ulaşmak kolay olmadı. Tabii kimsenin yaşayabileceği de düşünülmedi. Kurtulan beş kişi bulunana dek ne yedi biliyor musunuz? Ölenlerin etlerini! Dağ kar içinde olduğundan donmuş olmaları şanstı. Hay böyle şansın içine deriz ya, demeyin!
Dünyanın büyük devletleri daha doğrusu emperyalist güçleri, günümüzde üç şeyin savaşını veriyor. Eskisi gibi cephede değil. Piyon örgüt kullanarak. Siber güçle. Zayıf devletlerin yöneticilerini satın alarak ya da kendisi seçtirerek. Ülkelere casuslar sokarak.
Günümüzde dünyada üç şeyin savaşı var. Yiyecek alanları (yani tarım), su alanları, enerji kaynakları. Öylesine büyük bir savaş içindeler ki, aynı masada oturduklarında hepsi birbirine kazık atmanın peşinde. Örneğin Almanya. Doğalgaz konusunda Türkiye, Rusya ve Azerbaycan ile ortak hareket ediyor. Çünkü Rus ve Azerbaycan doğalgazı Almanya’yı ısıtıyor. Doğu Akdeniz’de ise Türkiye Cumhuriyeti’nin doğal gaz bulmasına engel oluyor. Uygun olan iktidara “aramayı kes” dedi. Tak Oruç Reis arama gemisi limanda! Yani öyle, “Eeeeeyyyy Almanya” naraları boş, bomboş!
Örneğin, ABD/İsrail/Yunanistan/Rum Kesimi, Doğu Akdeniz’de Türkiye Cumhuriyeti’nin doğal gaz ve kaya gazı çıkarmasını engellemeye çalışıyor. Yani öyle “Eeeeeyyyy Amerika” naraları boş, bomboş!
Neden bomboş?
On yıldır ABD, Suriye’de iç savaş çıkartarak sınır güvenliğimizi, enerji güvenliğimizi tehdit ediyor. “Eeeeeyyyy” diyenlerin yapması gereken Suriye Arap Cumhuriyeti ile ortak hareket etmek iken ne yapıyor? ABD ve ortakları gibi “Katil Esad” demeye devam ediyor. Oradaki terör örgütünü kim besliyor? ABD ve Batı. Üstelik Irak’taki petrolü o terörist örgütün var olduğu bölgeden de kaçırıyor.
Başka Esad’a kim katil diyor, onunla görüşmeyeceğim diyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin iktidardaki ittifakı ve iktidarına aday olduğunu söyleyen ittifakı! Neden Amerikan ağzıyla konuşuyorlar da, Türkiye Cumhuriyeti’nin ağzıyla konuşmuyorlar? Yoksa… Yoksa… Hani şu iktidarları ve iktidar adaylarını belirleyen emperyalizm ile bir bağları mı var!?
Dünyanın ortasında bunlar olurken üstte, Baltık Denizi’nde de hava puslu! Rahmetli Amiralimiz Soner Polat’ın bu konuda iki kitabı olan biteni ortaya koyuyor. ABD ve Rusya burada kapışmış durumda ama güç gösterisi Orta Asya ve Doğu Akdeniz’de yapılıyor. Neden? Çünkü şu anda ulaşılabilir tüm enerji kaynakları bu bölgede çıkarılıyor. Bakın, enerji kaynaklarının var olduğu Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine tamamı ABD tarafından seçilmiş/seçtirilmiş yöneticiler. Seçip seçtiremiyor mu? Alın size Arap Baharı. Alın size, sarayda adam öldürme. Alın size kimyasal silah yalanı. Alın size, İhvan/Taliban/Işid/El Nusra/Müslüman Kardeşler vb. Bol soslu mezhepçilik, bol soslu cemaatçilik, araya bir porsiyon da etnik bölücülük.
Ya tarımımıza ne yaptılar? Birbirlerinin devamı olduklarını söyleyen iktidarlar dönemi yaşıyoruz, yetmiş yıldır.
Örneğin; “Türk çiftçisi ülkenin kamburudur” dedi Özal. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarımını bitirmeye, çiftçisini ve köylüsünü işçi etmeye kararlıydı. “Küçük Amerika” diyen ne yaptı? Marshall Planı ile ülkeye hastalık yayan tohumları soktu. Pamuğu sentetiğe, zeytinyağını ne olduğunu çok sonra öğrendiğimiz katı yağa, mis gibi Türk sütünü bağışıklık sistemini yerle bir eden toza teslim etmeye başladı. Yetmez, dediler. Devamları olduklarını söyleyenler iktidara geldi. 20 yılda yapılanları yerle bir etti. Parçaladı, kapattı, özelLEŞtirdi, peşkeş çekti.
Devamı olmadıklarını söyleyemeyenlerde aynı haltı yedi. KİT’leri onlarda sattı. Örneğin, SEK’i üçlü koalisyon sattı. Tarım arazilerini yabancı şirketlerin emrine bedava da sundu. Dış alım dorukta. Doyuran iken alan durumuna bilinerek getirildik.
“Aç ayı oynamaz” deriz, amiyane deyimle. Dışarıdan elbette alım da yapacağız. Ancak üretmeden yani kazanmadan nasıl alacaksınız? İçine kanseri sokarak, usul usul emperyalist kapitalizmi tarımımıza sokarak. İşte büyüyoruz diyerek yiyecek sektörünü Yunan’a, Brezilyalıya, Fransız’a, İtalyan’a, Amerikalıya satarak! Kaç yiyecek firması kaldı Türk olan? Elin oğluyla niye Türkiye Cumhuriyeti’ni gerdeğe sokuyorlar? Ve dahi iktidara gelirsek ilişkilerimizi daha çok geliştireceğiz diyenler, el oğluyla niye Türkiye Cumhuriyeti’ni gerdeğe sokmaya devam edecekler!?
Yoksa hepsi “benim hırsızım” iyidir diyenler mi?
Kemirildi Türk Tarımı!
20 milyondan (dolaylı ve doğrudan çalışan nüfus) 5 milyona indirilerek toprağından kovuldu, Türk Çiftçisi!
AB’nin talimatı Büyükşehir Yasası ile köyünden atıldı, işçileştirildi Türk köylüsü!
Ne yiyeceğiz? Zıkkımın kökünü mü?
Galiba yemeye, yedirilmeye başladık!
Geleceğimizi Tarım ile çiftçi ile köylülük kültürü ile programlamazsak, derhal ve behemehal üretime dönmezsek zıkkımın kökü yiyecek kimse de kalmayacak Türkiye Cumhuriyeti’nde!
NOT: Tabloya bakınız. 2020 yılı için kaç MİLYAR DOLAR üreten durumunda iken alan durumuna düşürüldüğümüzün rakamlarıdır.