Ulvi Kırlaağaç – Ekonomi Yazarı
Ekonomik büyüme bir zaman diliminde ekonominin mal ve hizmet üretim miktarında reel bir artış olması anlamına gelir. Bu hizmet ve mal üretim miktarını piyasa fiyatı üzerinden, parasal olarak ifade edersek GSYİH (gayri safi yurt içi hasıla) ya, bunun da ülke nüfusuna bölünmesi ile fert başına milli gelire ulaşmış oluruz.
GSYİH ‘deki bir dönemden diğer döneme değişimi ölçmek, üretim artışını bulmanın en kolay yoludur. Bu değişimde GSYİH artmış ise, bu artışa nominal büyüme denir. Bu büyüme içinde fiyat artışlarını yani enflasyonu da barındırdığı için enflasyondan arındırmamız gerekir. Arındırmayı yaptığımız zaman reel büyüme bulunmuş olur.
Eğer enflasyonumuz yanlış hesaplanıyorsa büyüme de yanlış ölçülmüş olur. Büyümenin sürdürebilirliği ve dağılımı yeterli ve doğru olursa, refahın ve yüksek yaşam standartlarının yakalanması mümkün olabilir. Refah ve yüksek yaşam standartlarına erişim, kalkınmanın ta kendisidir. Kalkınma büyümeyi de içine alan, çok daha fazlasını ifade eden bir kavramdır. Kalkınma, Bir ülkenin alt yapısı ile ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal refahının geliştiği bir süreçtir. Büyümenin tek başına kalkınma sağlamadığını, sağlık, eğitim, hukukun üstünlüğü, altyapı ve sosyal politikalar gibi pek çok faktörün toplumda üst seviyelerde olmasının önem arzettiğini söylemek zorundayız. Kalkınmaya ulaşmak için öncelikle doğru bir büyüme modeli oluşturmalıyız.
Türkiye 2003- 2023 yılları arasındaki 20 yıl içinde ortalama % 5,4 oranında bir büyüme kaydetmiştir. Bu ortalamanın dağılımına bakarsak tarımda % 2.40; sanayide %6; tüketimde (hizmet) % 6; inşaatta % 6’lık bir ortalamada büyüdüğünü, bunun da tüketim ve inşaat üzerine kurulu bir model oluşturduğunu söyleyebiliriz.
2023 itibariyle Türkiye ekonomisi nominal GSYİH ye göre dünyanın en büyük 17., Avrupa’nın ise 6. ülkesi konumundadır. Aynı yıl itibariyle ülkemiz kişi başına düşen GSYİH’de 12.849 Amerikan doları ile dünya sıralamasında 72 inci sırada yer almıştır. TUİK rakamları yerine ENAG rakamları dikkate alındığında sıralamada yüzlere yakın bir sırada olma olasılığımız yüksektir. Buradan yaptığım çıkarım, tüketim ve inşaatın yetersiz de olsa bir büyüme sağladığını, ancak ülkemize refah ve kalkınma getirmediğinin anlaşılmasıdır.
Ülkemizin tüketim ve inşaatla büyüme modeli yerine, ağırlığın yüksek teknolojik ürünler ile katma değeri yüksek sanayi üretim mallarının ağırlığının oluşturduğu bir model olmalıdır. Bunun için yüksek katma değerli ve yüksek teknolojik ürün yatırımlarının, ülkemizde yüksek teşvikler sunarak, ikame edilmesini ve geliştirilmesini önemli bulmaktayım. Yirmi yıldır yüksek teknoloji yatırımları artırılamadığı için imalat sanayi içindeki oranı % 3’ler seviyesinde kalmıştır. Böyle bir modelin oluşturulmasının hiç de kolay olmadığını, uzun bir zaman alacağını biliyorum. Dünyaya entegre olmuş bir eğitim sistemimizin oluşturulması, mevcut bütçemizin bu yatırımları öncelemesi, demokrasi, hukuk, adalet, insan hakları ve alt yapı konularında mesafe alacak çalışmalarımızı zaman kaybetmeden başlatmamız halinde, Güney Kore örneğinde olduğu gibi (fert başına milli geliri 2023 itibariyle 50572 dolar )kalkınmış, yüksek yaşam standartlarına kavuşmuş bir refah ülkesi olabiliriz.