İsmail Hakkı Özsarı
“Ben değişmedim, değişmem de” gibisinden insan doğasına ve bilime aykırı savlarla kendilerini avutup dururlar. Üstelik gülünç duruma da düşerler. Oysa evrende her şey değişim üzerine kurgulanmıştır. Siz, daha dünkü siz değilsiniz. Vücudunuzda birçok ölümler ve doğumlar oldu. Saçın uzadı, tırnağın uzadı, yeni hücrelerin oluştu. Değiştim ama gelişemedim derseniz. Doğru olabilir. Ancak gelişmenin olmazsa olmaz koşullarından birisi de değişmektir. Ne yazık ki bazı insanlar değişir, fakat gelişemez. Onlar hep dedelerinin bilgi ve tecrübeleriyle yön bulmaya çalışırlar.
Şunu gözden kaçırırlar: Çağ değişmiştir. Bu bilgiler eskimiş ve birçoğu geçerliliğini yitirmiştir. Örneğin “Kızını dövmeyen, dizini döver. Dayak cennetten çıkmadır. Bana dokunmayan bin yıl yaşasın” gibi söylemler günümüz eğitim anlayışında ne denli geçerlidir? Bazıları ve özellikle yakınlarımız, farkında olmadan gelişmemizi engelleyici sözleri durmadan kulağımıza üflerler. Sanki birer suflördürler. Sözüm ona, bu işi de bizim adımıza bizim için kaygılandıklarından yaptıklarını söylerler.
Bunlardan bazılarını aktarayım. “Bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de O’dur” “Ben babamdan böyle gördüm” “Böyle gelmiş, böyle gider” “Sen çalışma, bırak paran çalışsın” “Eski köye yeni icat getirme” “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” “Senin aklın ermez” “İcat edilebilecek her şey icat edildi.”
Bazıları da değişmemek için ellerinden gelen mızıkçılığı yapar. Sigara içen birinin sigara içmeyi bırakması olumlu bir gelişmedir. Hadi bırak dediğinde: “Doktorum da içiyor” der kıvırttırır. İçki içiyorsa bırak dersin cevap hazır: “İçki içen öldü de su içen ölmedi mi?” der işin içinden sıyrılıverir.
Anlayacağınız gelişmeye niyetleri yoktur. Gelişmeye direnmek insanın önce kendisine, daha sonra içinde yaşadığı dünyaya duyduğu, güvensizliğin bir sonucudur.
ALLAH’TAN KORKUN!
Kara sakalından kan damlayan gözü dönmüş adam, cebinde Amerikan Doları, Suudi Riyali taşıyan doyumsuz ruh, sen Suriye’ye mazlumları kurtarıp, demokrasi için mi gittin? Yoksa tekbir getirerek can almaya mı? Ne için gittiğini bilemiyorum ancak senin her “TEKBİİİİR” diye gürlediğinde bir cana kıyıldığını biliyorum.
Sözde Müslüman kardeşim, emperyalizmin petrol şirketlerinin sahipleri yatlarında, katlarında sefa sürerken, silah tüccarları servetlerini katlarken sen sevap işlediğini sanıyorsun? Heeey! Micheal, sen de yüzündeki maskeyi indirir misin, bırak bu demokrasiymiş, insan haklarıymış masallarını! Her biri kutsal anlamlar içeren bu sözcükler hiç ağzınıza yakışmıyor.
Suudi kim? Demokrasi insan hakları kim? Katar kim? Demokrasi kim? Bu coğrafyada ne kadar çok Müslüman kanı akarsa sen o kadar kazançlı çıkıyorsun. ABD ağızlı bilim adamları, din bezirgânları her gün medya organlarında gerdan kırıp, halkı uyutmayı bırakın artık. Bir lokma, bir hırkayla yaşamış Hz. Ömer adaletinden, Hz. Ali mertliğinden dürüstlüğünden utanın. Gözünde at gözlüğü, saçında jöle, kafasını ulusalcılığa takmış tıpkı çizik bir plak gibi cızırdayan şaşkın sol entelleri, bu olan bitene siz ne diyorsunuz?
“Halep oradaysa arşın burada” derler. Bir arşın dahi bezi olmayan kardeşim, Halep ve Suriye’nin ateşler içinde yandığından haberin var mı? Yoksa sık sık seçim olsa da yolumu bulsam diye mi düşünüyorsun? Ege’nin efesi, zeybeği, yiğit insani, ne oldu sana böyle? Üç kuruş kazanacağım diye ateşten kaçan insanları denize gömmeye utanmıyor musun? Merdiven altı üretim olan ve hiçbir işe yaramayan sözüm ona can yeleklerini zavallı insanlara fahiş fiyatlara satıp sonra da onları uyduruk kaydırık bir botla denize salarken hiç mi vicdanın sızlamıyor?
Saygıdeğer yöneticimiz, kuzeyimizdeki komşumuzun asırlardır sıcak denizlere inme emellerini tarih okuyan herkes bilir. Nasıl oldu da bu komşumuzu güneyimizde buluverdik. Yoksa bu fırsatı kendilerine altın tepsi içinde biz mi sunduk? Doğrusu çok merak ediyoruz!
Bir Atasözü vardır: “Ayı ile dansa kalkan, ayı istemediği sürece dansı bırakamaz.” Yazık, içimiz kan ağlıyor. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da ve bilumum İslam ülkelerinde çoğu Müslüman masum insanların kanı akıyor. Çocuklara, kadınlara tecavüz ediliyor ve dünya seyrediyor. Her Arap Baharı’nda da emperyalist uşağı din bezirgânları iktidara koşuyor. Daha ne diyeyim size!