Dündar Özseçen
Nisan ayının gelmesiyle kendimizi köydeki evimize atarız. Yılların alışkanlığı ilkbahar geldi mi Karacabey’deki apartman yaşamı bizi sıkmaya başlar. Doğduğumuz büyüdüğümüz köyümüz ve toprağımızın özlemi başlar içimizde. Çiçek açan meyve ağaçlarının altında ısınmaya başlayan toprağı eşeleyip bahçemize yeni fideler ektikçe umutlarımız ve geleceğe bağlılığımız artar ve bizi hayata bağlar. İçimizi ısıtan güneşin sıcaklığı ile enerji yüklenir bütün uzuvlarımıza.
Sağlığımız el verdiği ölçüde terimizi akıtırız toprağımıza. Sabahları kalktığımızda tarlalarını ekim ve dikime hazırlayan toprak emekçilerinin traktörlerinin homurtularıyla güne başlarız. Köyde sabahın ayazında traktör ve kamyon kasalarında işe giden kadınların hepsinde bir umut, bir yaşam mücadelesi vardır.
Acele etmek gerek. Mayıs ayı domatesler ekilecek, mısır yerleri hazırlanacak, bir telaş ama nasıl anlatılır! Oysa ki hepsi olacak yavaş yavaş ama olmaz! Tarım bu, havasını buldun mu yerini hazırlayıp ürünü toprakla buluşturacaksın. Çünkü bir günlük gecikme, bir hava bozukluğu ve yağmur yağması fideleri perişan eder. Hal böyle olunca tarlaya girip ekemezsin, fideler bozulur. Onun için bu iş savsaklamaya gelmez.
Toprak ekilip dikilecek mahsul bir an önce boy verip büyüyecek. İşte bu duygu ve umutlarla girer tarlasına üretici köylü ve çiftçiler… Tabii bu arada hesaplar kitaplar da başlar. Şu ürünüm bu parayı eder umudu; domates 4 liradan, mısır 8 liradan, karpuz 10 liradan, buğday, arpa vs. say say bildiğin kadar yap hesapları. Ama elinde hiçbir veri ve güç olmadan!
Oysaki bizim tarım emekçilerimizin hiçbirinin iradesinde olmadı ekip yetiştirdiğinin fiyatını belirlemek. Üretilen ürünlerin fiyatı kendimi bildim bileli hep başkalarının iki dudağı arasında oldu. Çiftçi kendi ürettiği ürünün fiyatını hiçbir zaman kendi belirleyemedi. Sadece umut etti, hayal kurdu ama hayaller Mayıs, Haziran ve Temmuz ayları geldiğinde kel yavaş yavaş göründü.
Bezelye ve buğday ile başlayan, karpuzla doruğa çıkan beklenen fiyatların bir türlü oluşmaması, ağlamalar-sızlanmalar; “Köylü bu yıl batar” serzenişleri artar. Ağustos ayında ise domatesteki fiyatların tepetaklak olması, -3,5 liraya üret 2 liraya sat- tabii bizim gibi köyde yaşayıp her gün bu ağlama ve haykırmaların içinde umutsuzca bu dramı seyredip duruyoruz.
Ne ilginçtir domatesin dip yapması ile bizim üreticilerimizin aklına bir anda örgütlenme geliverir. Bizim köylü milleti demokratik hak ve örgütlü yaşam için hep böyle ürün fiyatları dip yaptığı zaman söylenmeye başlar. Aklına gelir eylem yapmak, yol kesmek, traktör yakmak veya traktörlerle yollara çıkmak…
İşte bu yıl da akıllara geldi eylem yapmak. Oysa ki eylem traktörle yapılmaz, eylem insanla yapılır. Bir eylemin ses getirmesi o eyleme katılan insan sayısı ile orantılıdır. “Traktörüme mazot alamıyorum” diyorsun ama yolları traktörlerle kesiyorsun. Eylemlerde insan yok, traktör çok! Bu nasıl bir eylem mantığı anlayabilen anlatsın.
Böyle bir eylemden hiçbir şey çıkmayacağı belliydi ve çıkmadı da. Domates 2 lira, karpuz tarlada kaldı, biber çok acı geldi… İşte uzun lafın kısası bizim çiftçi bu yıl da sınıfta kaldı. Ürün fiyatları düştü, girdi maliyetleri arttı da arttı. Daha önceki yazılarımda değindiğim gibi bu kafayla tarlada malıyla mülküyle çalışıp alın terini, emeğini toprağa bağlayan çiftçimiz üretimden gelen gücünü kullanmayı öğrenemez ve kendi gücünün farkına varamazsa maalesef sırtı yerden asla kalkmaz.
Haydi bakalım bu yıl böyle geçti, gelecek yıl daha mı iyi olacak! Bu durumundan dersler çıkarıp domatesin fiyatını 2 lira olarak belirleyen vicdansızlardan bu yıl hesap sorabilecek misiniz? Üretimden gelen güç işte budur. Ağlamaya sızlamaya gerek yok. Haydi kalkın ayağa!
Size bunları yaşatanlardan hep birlikte hesap sorun ki kim olduğunuzu görsünler. Bu yıl karpuzu 3 liraya yiyenler de gelecek yıl 20 liradan bulabilirlerse yesinler. Şaheser uyanıp yeter ki ayağa kalksın. Ezilen ezildiğinin farkına varıp gücünü ortaya koysun.