Mustafa Arı
Hırsızlık hukuk açısından bir suç, dinen ve ahlaken günah ve ayıp sayılmıştır.
Bir malı çalan kişi, sadece malı çalmamaktadır. O kişi, malı kazanan kişinin hayatının bir bölümünü de çalmış olmaktadır. Çünkü malı kazanmak için hayatının bir bölümünü harcamıştır.
Hırsızlıkla yeni doğacak çocukların gelecekleri ve gelecekte daha iyi imkanlarda yaşama hakları da çalınmış olur.
Hırsızlık sebebiyle toplumda mal ve can güvenliği kalkar. Huzur ve toplumun düzeni bozulur. Çalışmadan üretmeden kazanma düşüncesi yaygınlaşır.
Başkasının bir ömür boyu çalışıp kazandıkları, biriktirdikleri birkaç saat içinde hırsızın eline geçer. Bu da adalete aykırıdır ve çalışana haksızlıktır.
Allah’ın affetmediği tek hak, kul hakkıdır. Hırsızlık da kul hakkına sebep olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de: “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”(Maide süresi:38) Hz. Peygamberin uygulaması bu yönde olmuştur. Hırsıza, elini kesmek gibi ağır bir ceza vermesinin hikmeti, İslam’ın mal emniyetine verdiği önemi ifade eder.
Hadisi Şerif’te: “Zani bir kimse, zina yaptığı sırada mümin olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mümin olarak hırsızlık yapmaz, içkici, içki içtiği sırada mümin olduğu halde içki içmez.”
Hırsızlık neden yapılıyor? İşsizlik, açlık, lüks içinde yaşayanların yaşantılarına özenme, tembellik, Şeytanın ve nefsinin tahrikine uymak, zenginlerin servetlerini haksız yollarla kazandığına inanmak, haset düşüncesi, çekilen sıkıntı ve zorluklardan en kısa zamanda, en kestirme yoldan kurtulma isteği, İnanç zayıflığı, gibi sebepler insanları bu yanlış davranışa sevk edebilir.
Hırsızlık çeşitlerine gelince: 1- Başkasına ait bir malı (şeyi) çalmak. 2- Bir malı ölçerken, tartarken eksik ölçüp tartıp eksik vermek. 3- Devlete ait bir malı kendi çıkarı için özel işinde kullanmak. 4- Alışverişte hile yapıp müşteriyi kandırmak. 5- Toplumun ihtiyaç duyduğu malı piyasadan çekmek, pahalanmasına sebep olmak; sonra yüksek fiyatla satmak. (stokçuluk), 6- Rüşvet, adam kayırma, makam ve mevkisini, otoritesini kullanarak, başkalarının malına konmak ve haksızlık yapmak. 7- Kap-kaç, haraç almak, yankesicilik, eli uzunluk, Gasp (hazine arazilerini yağmalamak) 8- Başkalarının emek harcayarak yaptığı projenin altına kendi imzasını atmak, başkalarının bilimsel buluşlarını, kendi buluşu olarak sunmak. 9- Çalıştırdığı işçisinin hakkını vermemek, zamanında vermemek, ya da onun mecbur olmasını bilerek fırsatçılık yapmak. 10- Telif hakkı olan sanat eseri veya teknolojik ürünü izinsiz kopyalamak.
Hırsızlar günümüzde gelişen teknikler ile bayıltıcı, uyutucu, uyuşturucu, kesici, patlayıcı bütün silah ve malzemeleri de kullandıkları için artık hırsızlık bir meslek ve sektör halini almış ve insanların korkulu rüyası haline gelmiştir.
Toplumun huzur ve güveni için en ağır cezalar uygulanmalıdır.
DİNDARLIĞIN ÖLÇÜSÜ
Dinin özü inanç ve bu inanca dayalı salih amel yani ibadet ve güzel ahlaktır. Dindarlığın ölçüsü ahlaktır, karakterdir, edeptir, muamelattır, insaniyettir. Bir insana, bu çok, bu az dindar, şu iyi veya kötü Müslüman, takvalı takvasız Müslüman demek için elde bir ölçü olması lazım. Allah’ın kulları bir tarağın dişleri gibi, cemaatle namazda tarağın dişleri gibi dümdüz sıralandığımız gibi eşittir. Üstünlük takva iledir.
Herkes Müslümanlık deyince camide namaz kılanı, başını kapatan kadınları, sakal bırakan erkekleri, Ramazan’da oruç tutan insanları anlıyor. Halbuki Müslümanlık çok daha kapsamlı ve hayatın her anını kuşatıcı, bütün davranışları güzelleştirici bir bilinç halidir. Bazı Batılılar da Müslümanlık deyince kasıtlı olarak çok farklı insan profillerini, örnekleri, olayları sunuyorlar. Avrupa ülkelerine çok gittim. Orada gördüm ki onlar merhum Mehmet Akif’in dediği gibi “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işlerimiz gibi” Dindarlık İnancının davranışlarını etkileyebilmesi ve davranışlarının güzel ahlakla olgunlaşması sürecidir.
Bizler namaz kılanı dindar zannediyoruz. Tabi ki namazsız dindarlık olmaz ama namazdan sonra mesela kişinin iş hayatı, çocuklarıyla, ailesiyle, komşusuyla olan ilişkileri, ahlakı, temizliği, kul hakkına saygısı gibi unsurların da göz önünde bulundurulması gerekir. Hz. Peygambere soruluyor. Falan kadın namaz kılıyor, namazın dışında nafile namazlar da kılıyor. Ramazan orucu tuttuğu gibi nafile oruçlar da tutuyor ama komşularıyla iyi geçinmiyor. “O kadın cehennemdedir” buyuruyor.
Dünya nimetlerini sorumluluk, devlet malını emanet olarak görüp üzerine titreyebiliyorsan, ahlaki erdemleri yaşayabiliyorsan dindarlık öyle güzelleşir. Bazen insanlar dini algılamada, dini bilgiyi kullanmada zaman zaman dini olmayan unsurları da işin içine kattıklarından dindarlık sanki toplumda huzuru bozan, ayrışmayı ve gerilimi arttıran bir süreçmiş gibi de algılanabiliyor. Din iyi anladığımızda toplumsal barışı, sevgiyi, saygıyı bozan değil, aslında güçlendiren bir unsurdur.
Kur’an ve sünnet ölçülerine göre yaşayan, ibadetlerinde kusur olsa bile inanan ve dinin emirlerine saygılı olan dindar insandır. Kim haram yemekten kaçınıyor, yalan söylemiyor, dürüst davranıyor, bencillik yapmıyor, hak ve hukuka riayet ediyorsa o kimse dindardır.