Mustafa Arı
Hüsnü zan: Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi iyiye yorumlamak.
Su-i zan: Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi kötüye yorumlamak.
Zan; sanmak, tahmin etmek manasına geliyor.
Hüsnü zan, iyiye de kötüye de yorumlanabilecek bir işe, güzel yönünden bakmak demektir. Hüsnü zan, bir kişi hakkında iyi şeyler düşünmek ve temenni etmek demektir. Hüsnü zan, olumlu düşünmek ve başkalarının kötülüğünü istememek anlamına gelir.
Su-i zan, biri hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadan onun hakkında önyargılı davranmak ve kötü düşünmektir.
Hüsnü zanda iyi niyet, su-i zanda kötü niyet ön plandadır. Bu nedenle biri yapıcı ve hoşgörülüyken diğeri tamamen yıkıcı ve eleştireldir.
“Ey mü’minler! Size fasık biri bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat: 6)
“Kişiye, her duyduğu şeyi (aslını araştırmadan, doğru olup olmadığını kesin olarak bilmeden) konuşması / başkalarına anlatması günah olarak yeter” hadisleri zanla hareket etmenin günah olduğunu, zandan kaçınılması gerektiğini ifade etmektedir.
Peygamberimiz (sav), “Hüsnü zan güzel ibadetlerden biridir”, “Başkası hakkında bana kötü bilgi getirmeyin; ben yanınıza hakkınızda iyi düşünerek selim bir kalple gelmek isterim” buyurarak, hüsn-ü zannın esas olduğunu belirtmiştir.
Hakkında hüsnü zan beslenmeye en layık şüphesiz Yüce Yaratıcıdır. Hadis-i Kudsi’de buyurur: “Ben kulumun zannı üzereyim. Bana karşı hayırlı zan’da bulunsun.”
Sonra sırasıyla peygamberler ve veli kullar hakkında iyi düşünmek kişi için menfaatlidir.
Bir kişi hakkında hüsnü zanda bulunmak esastır. Kur’an’ın zina ile ilgili olarak dört adil şahit istemesinin hikmetlerinden bir tanesi de budur. Gizli işlenen bu günah için dört şahit bulunması, bu fiilin alenen işlendiği ortamlarda olacaktır. Alenen işlenen bir fiil için zaten zan söz konusu değildir. Ancak, kişinin; zaniliği, caniliği, günahkarlığı sınırları aşacak, bireyleri mağdur edip toplumu karıştıracak bir seviyeye gelmişse, onun deşifre edilmesi de zan değildir.
Onur, gurur, şahsiyet, karakter gibi manevi değerler insana emanettir. Emanete riayet etmemek ihanet olarak tarif edilebilir. Hüsn-ü zanda bulunmak ibadet, su-i zanda bulunmak ihanettir. Müslüman su-i zanda değil, hüsnü zanda bulunur. Kişilerin olumsuzlukları, diğer insanların zarar görmesine neden olacak sınırlara geldiğinde artık su-i zan değil, müdahale etmek sorumluluk haline gelecektir. Pişmanlıklara neden olacak zandan kaçınmak esastır.