Mehmet İzbak
Her fırsatta söylüyorum, yazıyorum. Göz göre göre kuraklık geliyor diye…
Peki biz ne yapıyoruz? Hiç önlem alıyor muyuz? Yok!
Allah yağmur vermezse ne yapalım! Yahu iki tarafımız göl, dereler akıyor harıl harıl ama biz bakıyoruz alık alık…
Amerika’yı yeniden keşfetmiyoruz. Canlı canlı örneği var. Gönü Köyü’nde o dönem muhtar olan merhum Hayati ağabey kendi gayretleriyle Devlet Su İşleri ile güzel ilişkiler kurdu. Burada amaç Canbalı Deresi’ne suyu yatağında stoklamak içindi. Dere yatağı seviyesinde ‘Bent’ yani ‘Şarlak’ yaptırarak suyu yatağında uzun müddet tutabilmeyi başarmıştı. Ardından 3 veya 4 yıl sonra da Yolağzı Köyü Muhtarı Kemalettin ağabey (kendisi henüz sağ ve canlı örnektir), o da bütün gayretiyle aynı amaçla köyüne ait bölgesinde aynı dereye şarlak yaptırmayı başardı. Ben bu durumdan istifade eden bütün çiftçilerimiz adına teşekkürlerimi sunuyorum. O yıllarda Canbalı Deresi’nden son damlasına kadar istifade edildi.
Gelelim Manyas Gölü’nden gelen Karadere ile Ulubat Gölü’nden çıkan Kocadere’ye… İkisi de bölgenin adeta su damarları. Vakit varken, henüz su rezervlerimiz azalmadan aynı Gönü ve Yolağzı örneği yapılabilmesi için defalarca söyledim, çok mu zor? Malzemesi bildiğiniz taş! Şayet bu taşlar ülkemizde olmayıp dışarıdan ithal edilmesi gerekli olsaydı, eminim ithalat şebekesi şimdiye kadar oralara şarlak yaptırıp açılış merasimini büyük başarı gibi gösterirlerdi.
Kurşunlu’ya ve Yeniköy’e ne güzel dalgakıranlar – barınaklar yapıldı ve başarıldı. Takdir ediyoruz. Ancak tarım, hele hele Karacabey Ovası’ndaki tarımın sahillerdeki dalgakıranlar ve barınaklar kadar önemi yok mu Allah aşkına!? Havanda su dövenlere, her şeyi laf ile halledenlere ve ahkam kesenlere duyurulur…