Yüksel Baysal
Siyasetle ilgilenmeye başladığım 16-17 yaşımdan bu yana Doğu Perinçek’i ve de Türk siyasetini yakından izliyorum. Yaklaşık 40 yıldır politikanın göbeğindeyim anlayacağınız. Ve siyasal yaşamda çizgisi bu kadar değişen bir ikinci lider görmedim.
1980 öncesinde Çin’in kendine özgü koşulları (Sovyetler Birliği sınır komşusuydu, kim sosyalist kampın lideri olacak tartışmaları vardı kendi aralarında, ABD Çin’i Sovyetler’e karşı kullanmak için bin takla attı, rüşvetler verdi) nedeniyle ortaya attığı tezlerini izleyerek, “Sovyetler Birliği baş düşmanımız, gelişen emperyalist güç Rusya. Bunun için NATO ile de işbirliği yapabiliriz. Amerika şimdilik ikincil tehdit haline geldi” demişlerdi.
Marksist literatürde ‘Baş düşman’ saptaması çok önemlidir. Bütün öteki düşmanlıklar bir kenara bırakılır, o baş tehdide karşı herkesle birleşme yoluna gidilir.
Sosyalist solun çok okuduğu, bu arada benim de 12 Eylül öncesinde neredeyse ezbere bildiğim Faşizme Karşı Birleşik Cephe’de G. Dimitrov’un tezidir aynı zamanda bu…
Çin ve onun Türkiye tezlerini savunan Perinçek, içten içe çürümekte ve çökmekte olan Sovyet sistemini görememesi, körlüğü bir yana, daha önce mücadele ettiği güçlerle, yani sosyalistlerle savaşma noktasına kadar savrulmuştu.
12 Eylül darbesini olumlu görme, Kenan Evren’e methiyeler düzme, ‘Sıkıyönetim’ uygulamalarını savunma da dahildir buna…
Darbenin hemen sonrasında TİKP, ‘Türkiye İşçi Köylü Partisi Savunması’ adlı kitabı okuyunca çok şaşırmıştım. 12 Mart öncesinde yine Doğu Perinçek’in kurduğu TİİKP, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi savunmalarıyla karşılaştırıldığında, (ki her ikisi de kitaplığımda vardı) savrulmanın inanılmaz boyutta olduğunu gördüm.
1990’lı yıllarda Kürt meselesinde Abdullah Öcalan’dan daha şahin değildi belki ama ona yakın duruyordu. 2000’de Doğru Dergisi’nin ana konusu Kürt bölgelerindeki insan hakları ihlalleriydi.
Perinçek’in başında olduğu Sosyalist Parti’nin kapatılma girişimleri hep Kürt sorununa ilişkin tezler nedeniyleydi. Öyle ki, PKK’nın yancı partisi HEP-DEP ona üç milletvekilliği önermişti, Allah’ı var, Perinçek ilkesel olarak bunu kabul etmemişti.
İşte o devrimci, Kemalist Perinçek, Taliban’ı savunma noktasına kadar sürüklendi.
Kadın haklarını yok eden, televizyonları günah diye kıran, insan haklarını ayaklar altına alan, kendilerinden olmadığı için mizah ustasının kafasını kesen yamyamlar ordusu Taliban’ı savunmak Perinçek için bile fazla ilerleme diye düşünüyorum. Yok bu kadarını da yapmaz, yapamaz diye düşünürken, Zafer Opsar dostum bana Aydınlık Gazetesi’nde Doğu Perinçek’in demecini gönderdi.
Bakın ne demiş Doğu Perinçek:
“20 yıldır Afgan milleti Taliban’ın önderliğinde ABD’ye karşı savaştı. ABD emperyalizmini Taliban yendi. Amerika Afganistan’dan kaçtı. Taliban, Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye’de yaptığı gibi Afganistan’ın Kurtuluş Savaşı’nı başardı. Taliban 20 yıl boyunca halkı örgütledi ve Amerika’ya karşı savaştı. 20 yıl. Halka dayanmanın daha ileri bir ölçüsü var mı? Oy sandığından oy alınca bu halka dayanma oluyor. 1 tane gizli oy atıyorsun sandığa. Diğer tarafta canını ortaya koyuyor, savaşıyor Amerika’yla. Bundan daha ileri bir halka dayanma ölçüsü yok.”
Taliban, Amerika’nın, CİA’nın Pakistan üzerinden kurup Sovyetler Birliği’ne karşı gönderdiği bir örgütlenme değil mi? Ne anti-emperyalisttir ne de ulusal bir devlet kurma amacındadır. Tam tersine Taliban, ABD’nin stratejik ortağıdır. Bunu da çok yakında göreceğiz!
Bu yazının dipnotu: İŞİD de Batılı emperyalist güçlere karşı savaşıyordu. Doğu Perinçek kafa kesen bu ‘Masum çocukları’ savunmayı düşünür mü? Çerkez Atasözü ne güzelmiş: “Öküz tahta çıktığı zaman padişah olmaz, saray ahır olur!”