Beyin damarlarında tıkanma ya da kanamaya bağlı ortaya çıkan bazen ölüme bile yol açabilen inme, Bursa Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kurulan inme merkezinde tedavi ediliyor. Modern teknolojik cihazlara sahip uzman nörologlarında yer aldığı profesyonel bir ekibin görev yaptığı merkezde, açıldığı günden bu güne kadar 87 hastanın (doku plazminojen aktivatörü) tPA yöntemi ve 69 hastanın anjioterapi yöntemi ile tedavileri başarı ile yapıldı.
Bursa Şehir Hastanesi İnme Merkezi Sorumlusu Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Kamışlı, inme hastalığı ve inme merkezinde yapılan çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Dünyada her yıl 17 milyon kişinin inme geçirdiğini ve yaklaşık 6 milyon kişinin ise inme nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Prof. Dr.Kamışlı, Ülkemizde ise yılda 140 bin kişinin inme geçirdiği ve yaklaşık 40.000 kişinin inme nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.
İnmenin beyin, omurilik veya gözde kan akımının bozulmasına bağlı gelişen iskemi sonucunda ortaya çıkan ve nörolojik fonksiyonların ani, hızlı, ilerleyici bozulmasına neden olan bir hastalık olduğunu söyleyen Prof. Kamışlı “İnme bu haliyle dünyada 1. sırada sakatlık ve 4. Sıradaki ölüm sebebidir. Toplumun yaşlanmasının inme nedeniyle gerçekleşecek ölüm ve sakat kalma oranlarını daha da arttıracağı tahmin ediliyor.” dedi.
Bu belirtilere dikkat
İnmenin birtakım belirtilerle aniden başladığının altını çizen Prof. Kamışlı, “En sık görülen belirtiler arasında ani gelişen konuşma bozukluğu, tek taraflı kol ya da bacakta gelişen güçsüzlük veya uyuşukluk, yüzde özellikle ağız bölgesinde kayma, yürüme güçlüğü, görme kaybı yer alıyor. İnme belirtilerin bir veya birkaçının ani olarak ortaya çıkması durumunda hasta veya hasta yakınları hemen 112 Acil Çağrı Merkezi’ni aramalılar. 112 inme riski olan hastayı, en kısa sürede inme merkezi bulunan hastaneye götürecek ve hastanın tedavisine başlanılacaktır. Hastalara inme merkezlerinde erken müdahale edilmesi durumunda, ölüm oranlarında belirgin bir düşüş olmasının yanı sıra kaybedilen fonksiyonların geri kazanım oranlarında da önemli artış olabiliyor.” diye konuştu.
İnmeden korunmanın en iyi yolunun inmeyi tedavi etmek değil ortaya çıkmasını önlemek olduğunu vurgulayan Prof. Kamışlı, “İnme büyük oranda önlenebilir bir hastalıktır. İnme için risk faktörlerinin % 90’nını oluşturan ve değiştirilebilen risk faktörleri başlığı altında toplanan fiziksel inaktivite, dislipidemi, hipertansiyon, obezite, diyabet, sigara, metabolik sendrom, atrial fibrilasyon, koroner arter ve diğer kalp hastalıkları ve karotis arter hastalıklarından oluşan 10 risk faktörünün tanınması ve tedavi edilmesi ile inme geçirilmesini büyük oranda azaltmak mümkündür.” ifadesini kullandı.
İlk 4,5 saat önemli
Prof. Kamışlı, İnme tedavisinde erken müdahalenin önemini vurgulayarak bu konuda farkındalığın artırılmasıyla birlikte kalıcı hasarların önlenebileceğini söyleyerek açıklamalarına şöyle devam etti: “İnme tedavi edilebilir bir hastalıktır. Günümüzde etkinliği kanıtlanmış iki farklı tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bunlardan 1.si ve uzun süredir uygulanan inmeye neden olan kan damarlarındaki pıhtıyı eriterek ortadan kaldıran ve damardan verilen doku plazminojen aktivatörü (tPA) isimli ilaç, diğeri ise inmeye neden olan damar içindeki pıhtının anjioterapi denilen yöntemlerle direkt olarak çıkarılması yöntemi ile yapılmaktadır. Her 2 tedavi yönteminin inme hastalarına uygulanabilmesinin ilk şartı tPA için, inme belirtilerinin başlamasından itibaren özellikle ilk 1.5 saat olmak üzere ilk 4.5 saat içerisinde, anjioterapi yöntemleri için ise özellikle ilk 6 saat olmak üzere ilk 24 saat içerisinde hastaların uygun sağlık kuruluşuna ulaşması gerekmektedir. Her iki tedavi yöntemi de inme hastalarında ne kadar erken uygulanırsa, o kadar etkilidir. Ancak, tüm inme hastalarının sadece % 5 i tPA, %2,5 kadarı ise anjioterapi yöntemlerinden faydalanabilmektedirler. Bu nedenle inmenin bilinirliğinin arttırılması önemli. İnme konusunda toplumsal farkındalığın oluşturulmasına çok erken yaşta başlanılmalı ve hasta yakınlarının inme nedeni ile ortaya çıkan belirtileri tanıyarak, hastaların hızlı ve uygun sağlık kuruluşuna ulaştırılması son derece önemlidir.”