Mustafa Arı
Eskiden fakir bir aile varmış.
Kadın yün eğirir, kocası da pazarda satar, ihtiyaçlarını karşılar, böyle geçinip giderlermiş.
Bir gün iplikçi, iplikleri satıp, bir şeyler almaya giderken, birinin bir başkasını dövdüğünü görür. Yanlarına gelir ve sebebini sorar.
Döven adam der ki: “Bunun bana borcu var, fakir olduğu için ödeyemiyor, ben de dövüyorum.”
“Bu fakirin borcunu ben vereyim, cebimdeki bütün parayı al!”
Alacaklı, paraları alıp der ki: “Yetmez, ama idare eder.”
Böylece dövdüğü fakiri bırakır. İplikçi, eve dönüp hanımına olayı anlatır. Hanımı da der ki:
“Hayırlısı olsun, bir Müslüman’ı kurtarmakla iyi yapmışsın, biz de bugün sabrederiz.”
Ertesi gün iplikçi yine pazara çıkar, ama iplik satamaz. Akşam olur, çaresiz evine dönerken, elinde büyük bir balıkla giden birini görür. O kişi der ki:
“Ben balıkçıyım, bugün balık satamadım. Hanım da benden yün iplik istemişti, sende var galiba balıkla iplikleri takas edelim mi?”
İplikçi de kabul eder eve gelince hanımına der ki: “Bugün para kazanamadık, ama karnımızı doyuracak bir balık aldım. Pişir de yiyelim.”
Kadın balığı temizlerken, içinden altınlar çıktığını görünce çok sevinirler. Balığı pişirip yerler. Artık zengin olduk derken, balıkçı gelip der ki: “Hanım razı olmadı, ben alışverişten vazgeçtim. İpliklerini al, balığımı ver!”
“Tamam ama biz balığı pişirip yedik, onu veremem. Balığın içinden altın çıktı, onları vereyim.”
İplikçi, getirip altınları verir. Altınları balıkçı almaz ve der ki: “Ben Hızır’ım,(aleyhisselam). Borcu yüzünden dövülen fakire yaptığın iyilikten dolayı, Allahü teâlâ seni imtihana tabi tuttu. Hem fakirlik, hem zenginlik imtihanını kazandın. Altınlar senindir.”
İyilik yapan mükafatını görür, hem bu dünyada hem ahirette.
İyilik yap denize at. Balık bilmezse Halik (yaratan) bilir.
Yazımızı bir ayet meali ile sonlandıralım. Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz.” (İsrâ, 7)
DİLİMİZ ÖNEMLİ BİR ORGANDIR
Dil; tatma ve konuşma organımız olarak çok hassas yaratılmıştır. Dilimizi vahyin ışığında muhafaza etmeyi sağlamalıyız. Aksi halde insanı felakete sürükleyebilir. Dilin görevi: Allah’ı tespih etmektir. Kur’an okumak, nasihat etmektir. İnsanlara iyiliği söyleyip kötülüklerden sakındırmaktır. Boş sözlere alet olmamaktır. İlim talep etmektir. İnsanlarla iyi iletişim kurmak, yiyecekleri öğütmek, düzgün konuşmak gibi önemli vazifeleri vardır.
Yüce Rabbimiz Peygamberimize hitaben; “Kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler” buyurur. Dilini tutanlar için cennet vardır. Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Kim dili ile iffeti konusunda bana garanti verirse ben de ona cennet hakkında garanti veririm.”
Dil keskin bir kılıç gibidir. Kötü söz kurşun gibidir. Kan akıtmadan öldürdüğü gibi sahibini yakar, yayından çıkan ok gibidir. Söz ağızdan çıkınca artık geriye dönüşü mümkün değildir. İnsanın kalbi bir sandıktır. Dudaklar onun kilididir. Dil anahtarıdır. İnsana gereken bu kilidi iyi kullanmaktır.
Bazı belalar bize dilimizle gelir. Ahlarımız, beddualarımız, hedef gözetmeyen sözlerimiz… İşte “Bela söze bağlıdır” denilmiştir.
Dinimiz yalan, iftira, gıybet, hakaret ve benzeri söz, fiil ve davranışları yasaklamıştır. Kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edecek kavga, tartışma ve dargınlıklara sebep olacak davranışlardan kaçınmasına büyük önem vermiştir.
Dilin afetlerinden birisi yalandır. Kişi konuştuğunda yalan söylerse, söz verip de sözünde durmazsa, vaat edip vaadinden dönerse bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılırsa münafık olur.
Kötülük mutlaka sahibini bulur. Bu dünyada olmasa bile kıyamette kötülüğü ile mutlaka karşılaşır. Onun için hakkında bilgi bulunmayan bir şeyin ardına düşmemeliyiz. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.
Lokman Hekim bizlere nasihatle oğluna diyor ki: “Ey oğul! Namazda iken kalbini, insanlar arasında iken dilini, sofrada iken elini, başkasının evinde iken gözünü muhafaza et ki kurtuluşa eresiniz.”
Bizler de Allah’ın hiçbir şeyin gizli kalmayacağının şuurunda olarak dilimizi muhafaza etmeye çalışmalıyız. Yalandan, yalan şahitlikten, iftiradan, gıybetten, söz taşıma ve arkadan çekiştirmelerden, küfürden, kaba ve kötü sözlerden arınmaya gayret etmeliyiz. Unutmayalım ki her hal ve durumumuz sorgulanacaktır.
Dilin bozukluğu, kalbin bozulmasına, kalbin bozulması ise imanın zayıflamasına sebep olur. Hangi dilde afetlerinden sakınmak gerekir. Zira dile ait afetler insanlar arasındaki sevgi ve saygıyı yok edip, insanları ve insanlığı itibarsızlaştırır. Dilin afetlerinin süreklilik arz etmesi durumunda insanın iradesi zayıflar ve kötülükleri işlediği dil kusurlarını meşru görmeye başlar. Böyle olunca Allah muhafaza imanın gitmesine sebep olabilir.