Dündar Özseçen
“Dünyada hiçbir millette Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasını anlatmaya imkan yoktur. Ve dünyada hiçbir milletin kadını, ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalışırım’ diyemez. Milletimizi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar özverili olamaz. Evinde, tarlada, bağda, bahçesinde, cephede, ordusunun yanında hep Anadolu kadını olmuştur. Bundan dolayı kadınlarımızı şükranla, minnetle ve sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.
Mustafa Kemal Atatürk
Ülkemizde ve dünyada birçok meslek ve sivil toplum örgütlenmesi ile ilgili özel gün ve kutlamalar, anmalar yapılır. O meslek mensuplarının sorunları da kamuoyu önünde tartışılır,çözüm önerileri ortaya konur. Hülasa, söz konusu günler vasıtasıyla dikkatlerin o meslek üzerine toplanılması amaçlanır.
Bazı ‘özel günler’ gereğinden fazla büyütülür ve abartılır, bazıları da hak ettikleri ölçüde kamuoyunun gündeminde yer almaz. Yani hak ettiği ilgiyle değerlendirilmez. Bunlardan biri de hiç şüphesiz tarımda çalışan kadınlarımızla ilgili olan 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü’dür.
Sağ olsun Ziraat Odası Başkanı Sayın Erhan Erdem, bu konuyu Karacabey gündemine taşıdı. Yerel medyaya güzel bir demeç vererek kutladı. Bu konuda kadirşinaslık gösterdi. Kendisine sonsuz teşekkür ediyor, bu konudaki düşüncelerine ve eleştirilerine katıldığımı söylemek istiyorum.
Peki ama bugün Karacabey gibi bir tarım şehrinde, tarım ve hayvancılıkla uğraşan kadınlarımızı bu kadar mı anıp, sadece bir demeçle mi gündeme getirerek hatırlayacağız? Tarlada, bağda, bahçede çalışan kadınlarımıza bu kadarcık mı değer vereceğiz?
Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadınlarımız; evinde çamaşırı, bulaşığı, hayvanı sağması, ahırı temizlemesi, çoluk çocuğu ile ilgilenmesi, onları büyütmesi, sabah namazı ile kalkıp evin işlerini çekip çevirmesi, daha sonra hayvanları sağıp sütünü alıcıya vermesi veya peynir yoğurt yaparak ekonomiye kazandırılması, çocukluk yıllarımızda hayvan dışkısıyla (Samanla karışınca tezek olur) tezek yapması, sonra da kocası ile birlikte tarlanın yolunu tutarak ürünün ekimini dikimini yapması, tarladaki yabancı otları temizlemesi yani çapasını yapması, sonra da olgunlaşan ürünlerin hasadını tek tek toplayıp sofralarımıza sunması vs. Bu elleri öpülesi kadınlarımızı bu kadar mı hafife alıyoruz?
Sofralarımızda tükettiğimiz tazecik sebzeleri, meyveleri yazın sıcağında, kışın soğuğunda (ayazında), biz evlerimizde sıcacık otururken onların ıspanak topladığını, pırasa söküp soyduğunu bu kadarcık mı göreceğiz? Onlara bu kadar mı değer vereceğiz?
Oysa tarımdaki analarımızın, ablalarımızın, teyzelerimizin, yengelerimizin toplum olarak haklarını nasıl öderiz! Lütfen bizlere hakkınızı helal edin.
Tarımda çalışan kadınlarımız, yani sizler; bu toplumun çoluğunun çocuğunun, yaşlısının, kadının erkeğin hep karnını doyurma mücadelesi verdiniz. Sağolun var olun, ama biz sizlerin varlığını bile göremedik. Yediklerimizde, içtiklerimizde sizlerin payının farkına varamadık. Bütün sektörlerde çalışan kadınlarımıza birçok sosyal haklar sağladık, onları ‘Sosyal Güvenlik’ şemsiyesi altına aldık ama sizlere bu hakkı bile hala verip vefa borcumuzu ödeyemedik.
Sizlerse hep üretip vatana millete verdiniz. Bizler de hep sizin ürettiklerinizi tükettik, sonra da spor salonlarında ve parklarda aldığımız kiloları vermeye çalıştık.
Önemli Not:
Onun için sivil toplum örgütleri, başta Ziraat Odaları ve Belediyemiz olmak üzere, inşallah gelecek yıllarda tarımda çalışan kadınlarımızla ilgili dişe dokunur, onların hak ettikleri kutlama ve etkinlikleri ortaya koyarlar. Umut ediyorum ki, kadınlarımızı senede bir kere de olsa mutlu ederler.
Selamlarımla.