Cumhuriyet Kadınları Derneği, her tür medya ortamında kadınları aşağılara iten, onları değersizleştiren ve kadına yönelik şiddeti normalleştiren yayınlara son verilmesi amacıyla geniş çapta bir çalışma başlattı. “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Medyanın Sorumluluğu” adıyla yürütülecek bu çalışmanın İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumda İlişkiler Genel Müdürlüğü’nce de desteklendiği bildirildi.
Konuyla ilgili önceki gün Karacabey’de bir basın açıklaması yapan Cumhuriyet Kadınları Derneği Osmangazi Şube Sekreteri Hülya Kara Narhın, “Halkımızın başta televizyon olmak üzere, her tür kitle iletişim aracında; kadınlarımız, aile kurumumuz, değerlerimiz ve kültürümüz yönünden gerek mevcut duruma gerekse medyadan beklentilerine yönelik görüşleri bu çalışmanın omurgasını oluşturacaktır. Çünkü bu mücadeleyi toplum olarak konunun üzerine giderek ve taleplerimizi güçlü bir sesle ortaya koyarak yürütmek şarttır.” dedi.
Vatan Partisi Karacabey İlçe Başkanı Rıfat Narhın ve Karacabey Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Ramazan Bay’ın da yer aldığı basın açıklamasında önemli bir konuya dikkat çeken Cumhuriyet Kadınları Derneği, “Medya ne sunuyor, halkımız ne istiyor? Gerçeği ortaya çıkarmak ve medyanın önüne koymak istiyoruz.” mesajını verdi.
Cumhuriyet Kadınları Derneği Osmangazi Şube Sekreteri Hülya Kara Narhın, şu ifadelere yer verdi: “Medyanın kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet içeren yayınlarla dolu olduğu hepimizin malumudur. Medyada baskın “kadın” tiplemesi, her tür olumsuz karakterle sunulmaktadır. Onurlu, üretken, fedakâr kadınlarımızın başarıya koşan var olma mücadelesi ortalarda yoktur. Medyadaki kadın, sahte kadındır. Aile kurumumuz da medyada yerlerdedir. Dizilerde, öğleden sonra kuşağı programlarında, haberlerde sergilenen aile yapıları bize ait değildir; sahtedir. Buna rağmen medya yoluyla gündelik yaşamımıza öylesine girmiştir ki, aile kurumunu hedef alan neoliberal ideolojinin ekmeğine yağ sürmektedir.
Özetle kadınlarımızın, ailemizin, toplumsal yaşamımızın sahte biçimlerde sunulduğu, emperyalizmin yoz kültürüne alan açan bir medya kuşatmasıyla karşı karşıyayız. Medya kuruluşlarının, reyting yani izlenme durumuna bakarak toplumumuzun bu türde programları beğendiği ve talep ettiği görüşü doğru olabilir mi? Gerçekten de Türk toplumu kadının, ailenin, toplum yaşamının bu seviyesizlikte ortaya konmasını istiyor olabilir mi?
Hayır! Medyanın “Toplum talep ediyor, biz de sunuyoruz” söylemi gerçeğin üzerini kapatmaktadır. Aslında olan, emperyalist kapitalist sistemin yarattığı yozlaşma kültürünün medya aracılığıyla ve büyük sermayeler eliyle topluma “arz” edilerek toplumda “talep” yaratıldığıdır. Büyük teknolojik gelişmelerle devleşen kitle iletişim araçları karşısında insanımız “umduğunu değil, bulduğunu” izler durumdadır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı eşgüdümünde yürütülen kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli başlıklardan birisi medyadır. Çünkü medyanın düşüncelerimizi ve sosyal ilişkilerimizi yönlendirme gücü vardır. “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Medyanın Sorumluluğu” çalışmamızda kitle iletişim araçlarında kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetin sıradanlaştırılmasına karşı çıkacağız ve medya kuruluşlarını kadınlarımızın yükselen mücadelesini yansıtan gerçekçi yayınlar yapmaya davet edeceğiz. Bir hedefimiz de medya programlarının önceden müdahale mekanizmaları oluşturularak denetlenmesi yönünde öneriler getirmek olacaktır.
Bu hafta itibariyle birçok il ve ilçede başladığımız bu çalışmayla, kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin medya ayağında olumlu sonuçlar elde edeceğimize inanıyoruz. Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.”