Bursa’da tamamı gönüllülerden oluşan ve yaşanılabilir bir çevre için ses getiren eylemlerde bulunan Bursa Su Kolektifi üyeleri, hafta sonu Cumhuriyet Alanı’nda dikkat çeken bir oturma eylemi yaptı. Karacabey’in doğal güzellikler bakımından zengin bir ilçe olduğuna vurgu yapan çevreciler; ilçenin ekosistemini yakından ilgilendiren TEKNOSAB, Longoz Ormanları, Ihlamur Ormanları, Rüzgar Enerji Santrali ve kirlenmesi bir türlü önlenemeyen derelere dikkat çekerek başta Karacabey Belediyesi olmak üzere, Bursa Büyükşehir Belediyesi ile AK Parti iktidarına seslendi: “Karacabey’in doğal güzelliklerini katletmeyin!”
Cumhuriyet Alanı’nda yapılan oturma eyleminde Bursa Su Kolektifi üyeleri, dikkat çeken şu açıklamayı yaptı: “Karacabey ülkemizin en eşsiz yerlerinden biridir. Sahip olduğu verimli topraklar ve doğal alanlarıyla ünlüdür. Tarımsal üretim potansiyeli çok yüksek olan Karacabey, longoz ormanları, doğal kumsalı, ıhlamur ormanları ile bulunmaz niteliklere sahiptir. Biz Bursa Su Kolektifi olarak bu eşsiz güzelliklerimizin gerektiği gibi korunmadığını, tersine bozularak yok edilmeye devam edildiğini biliyoruz. Eminiz ki Karacabey halkı da derelerindeki balık ölümleriyle, tarlalarını sulayamadıkları bazı kirli dereleriyle, sanayi alanına dönüştürülen verimli tarlalarıyla bizimle aynı düşüncededirler. Tarım alanlarımız, meralarımız pek çok neden öne sürülerek amaç dışı kullanılmakta sularımız kirletilerek ekolojik yıkım ve ekokırımlar yaratmaktadır.
20 yıllık AKP iktidarında devlet yönetiminin her aşaması yasal görevlerinden, mahkemelerinden çok devletin üst makamlarından aldıkları emirleri kanunlara aykırı dahi olsa uygulamaktan çekinmeyen emir makamlarına dönüştürüldü. Devletin üst organlarından gelen emirleri uygulamak istemeyen kamu görevlileri, sürgün edildi, emekliliğe zorlandı, alt makamlara alınarak aşağılama ve hakaretlere uğratıldılar. Bunun sonucunda artık demokratik olmayan devlet yönetimi halkın çıkarı için derelerimizi, doğa ve tarım alanlarımızı korumak yerine alenen şirketlerin çıkarlarını korumak için çalışır duruma getirildi. Devlet, her biri bağımsız üç temel erkten oluşur. Bunlar, Yasama, Yürütme ve Yargı erkleridir. Getirilen başkanlık sistemi, devlet erkleri arasındaki bağımsızlığı yok etti. Böylelikle bağımsız olmak zorunda olan devlet erkleri tümüyle AKP’nin boyunduruğu altına girdi. Bu durum devletin her kademesine doğal olarak yargı sistemine de yayıldı. Böylelikle artık Türkiye’de yargı, adalet dağıtmayan duruma düşürüldü.
“Karacabey halkının 10 yılda kullanacağı su miktarını TEKNOSAB 1 yılda tüketecek”
Bu adaletsizliklerin canlı örneklerinden bir de Karacabey’de bulunuyor. Taşpınar Köyü’nde kanunlara aykırı olarak bol verimli tarım alanları üzerine TEKNOSAB adlı bir sanayi bölgesi yükselmektedir. Nilüfer Belediyesi’nin itirazıyla Nilüfer sınırları kapsam dışı bırakıldığı bu ekokırım alanına, Karacabey Belediyesi’nin maalesef kucak açtığını bir kez daha hatırlatmak istedik. TEKNOSAB’a karşı Bursa Barosu avukatlarından Cumhur Özcan’ın öncülüğünde açılan davada mahkemenin atadığı bilirkişiler, sanayi bölgesi kurulmasına karşı görüş bildirdiler. Mahkeme bilirkişi raporuna rağmen tam bir adaletsizlik örneği göstererek davayı red ederek düşürdü. Mahkeme bu redde gerekçe olarak Bursa Valiliği’nin TEKNOSAB kurulması yönünde aldığı üstün kamu yararı kararını bahene olarak gösterdi.
Burada biz Bursa Su Kolektifi olarak tarihe bir not düşmek istiyoruz. Üstün kamu yararı, tarım alanları üzerine sanayi tesisi yapmak değildir. Tam tersine üstün kamu yararı, tarım alanlarını korumaktır. Kanunlar da tarım alanlarının korunmasını hükmeder. Bu karar ile kamu yararının kavramı çarpıtılarak sermayedar yararına dönüştürüldüğü açıkça görülmektedir. Bu ihanet belki de çocuklarımızı gelecekte açlığa ve susuzluğa mahkum edecektir. O zaman geldiğinde ah vah demenin bir yararı olmayacak. Çünkü verilen zararlar geri alınabilir boyutun çok ötesindedir.
Mahkemenin bu adaletsiz kararı hemen Danıştay’da temyize gönderildi. Danıştay normalde temyize gelen davaları 3 – 5 ayda karara bağlar. Ancak TEKNOSAB davasını başka bir adaletsizlik örneği olarak 4 yıldır Danıştay’da bekletilmektedir. Ayrıca Danıştay, Yürütmeyi Durdurma kararı vermediği için sermayedara TEKNOSAB inşaatı tamamlanma fırsatı verdi. Talan bununla da sınırlı kalmadı. Susuzluktan kuruma tehlikesiyle yüz yüze olan Uluabat Gölü’nü besleyen kaynaktan TEKNOSAB’a yılda 18,5 milyon metreküp su kullanımına izin verdi. Bu miktar o kadar büyüktür ki Karacabey halkının 10 yılda kullanacağı su miktarını TEKNOSAB yılda tüketecektir. Biz BSK olarak TEKNOSAB inşaatının daha büyük zarar oluşmadan derhal durdurulmasını, sanayi planının iptal edilmesini ve tarım alanları rehabilite edilerek çiftçilere dağıtılmasını talep ediyoruz.
“Nilüfer Çayı’ndan su yerine zehir akıyor”
Bir başka ekokırım alanı Nilüfer Çayıdır. Bursa’nın yüzlerce kaçak fabrikanın, çalıştırılmayan atık su arıtma tesisleriyle kirletilen Nilüfer Çayı, Karacabey’de Çapraz çayla birleşerek Marmara’ya dökülür. Bu birleşmenin olduğu yer Karacabey’in köylerinden Hayırlar, dramatik bir görüntüye sahiptir. Kötü kokular saçarak zift gibi akan Nilüfer Çayı daha temiz akan Çapraz çayla belirgin biçimde birbirinden ayrılır. Nilüfer Çayı’ndaki kirlilik suyun var eden gücünü insan eliyle yok edene nasıl çevrildiğinin açık kanıtıdır. Nilüfer Çayı’ndan su yerine zehir akar, tarla sulanmaz, su içen hayvan ölümle karşı karşıya kalır. Çevre, Tarım, Sağlık Bakanlıkları ve Bursa Büyükşehir Belediyesi üstüne düşen görevi yapmadığı, fabrikaları, arıtma tesislerini gerektiği gibi denetleyip cezalandırmadığı için birinci derecede suçludur. Ve suçlular tüm pişkinlikleriyle görevini ihlal etmeye devam etmektedirler hala.
Karacabeylilerin Canbalı adını verdikleri Çapraz Çayı’nda balıkların ve sucul canlılar hala varlıklarını sürdürmektedirler. Ancak Canbalı Deresi üzerinde zaman zaman toplu balık ölümleri görülmektedir. Biz, toplu balık ölümlerinden sonra Karacabey Belediyesi’nin 4 traktör römork ölü balığı dereden toplayarak basından ve halktan kaçırdığını unutmadık. O günlerde Karacabey halkı topladığı imzalar, yılmadan konunun üzerine gidişi, toplu balık ölümlerinin Susurluk Şeker Fabrikası çökeltme havuzundaki kaçaktan kaynaklandığını resmi olarak belgelenerek ortaya koydu. Bu olay, devletin istediği zaman derelerimizi kirleteni bulmakta zorlanmadığının ve isterse derelerimizi tertemiz akmasını sağlayabileceğinin açık kanıtıdır.
“Ihlamur Ormanları RES kurbanı olacak”
Karacabey’in eşsiz doğal varlıklardan biri de birkaç ay öncesine kadar tüm doğallığını koruyan ve ülkemizde başka bir örneği olmayan ıhlamur ormanlarıdır. Bu ormanlar aynı zamanda köylülerin geçim kaynağıdır. İşte tam bu eşsiz ıhlamur ormanı üzerine Mart 2022’de özel bir şirket tarafından Atares 1 ve Atares 2 adlı rüzgar santralleri için iki ayrı ÇED süreci başlatıldı. İkisi de aynı orman içinde yer aldığı halde neden iki ayrı ÇED süreci başlatıldığı merak konusudur. Her iki projede toplamda üretim lisansı alınan 41, EPDK onaylı alanı 72 türbin bulunmaktadır. Bunun anlamı planlanan santrallerde çok hızlı biçimde türbin sayısı 72’ye çıkacaktır.
Rüzgar türbinleri iklim krizine karşı alternatif enerji kaynağı olarak bilinir. Ormanlar ağaçlar ise fotosentez yoluyla havadaki karbondioksiti bedenlerine katarak büyürler ve böylelikle iklim krizini önlerler. İşte tam bu noktada ormanda on binlerce ağaç keserek yapılan rüzgar türbinlerinin iklim krizine çözümüne yönelik etkisini ortadan kaldırmaktadır. Varlığıyla zaten iklim krizini önleyen ağaçlar keserek yapılan rüzgar santralleri kapitalizmin doymak bilmez enerji ihtiyacını karşılamaktan öteye geçememektedir. Planlanan Atares 1 ve 2 projelerinin hemen batısında Bandırma sınırları içinde orman üzerinde 64 türbinden oluşan Bandırma ve Şah RES’ler vardır. Bursa Su Kolektifi olarak uydu görüntüleri üzerinden titizlikle yaptığımız bir çalışmada bu iki santralin 64 türbini, genişletilen yolar, şaft merkezi ve enerji nakil hatlarıyla toplamda 1 milyon metrekarelik orman alanın yok edildiğini on binlerce ağacın kesildiğini belirledik. Atares 1 ve 2 projeleri toplamda 72 türbin olacağı için 1 milyon metrekareden çok daha fazla ormandan ağaç kesilmesini gerektirecektir. ÇED süreci henüz sonuçlanmadığı halde Güngörmez Köyü’nden proje alanına kanunlara aykırı olarak ağaç kesildiği duyumlarını aldık. Ormanda RES projeleri yanlış yer seçimi nedeniyle derhal durdurulmalıdır.
“Longoz Ormanları korunmuyor, talan ediliyor”
Karacabey’in bir başka eşsiz doğal varlığı, su basar longoz ormanları ve doğallığını koruyan bozulmamış kumsalıdır. Su üzerinde açan nilüfer çiçeklerini, su papatyalarını ve birçok endemik bitki türünü barındıran Karacabey longozu 250’ye yakın kuş türü için de önemli bir beslenme, dinlenme ve üreme alanıdır. Longozun denizle buluştuğu kumsal Türkiye’de doğal kalabilmiş dört kumsaldan biridir. Kumsalda denize yakınlıklarına göre farklı tuzluluk değerlerinde yaşamlarını sürdüren bitki ve çalılar bulunur. Karacabey longoz ve kumsalı, Tabiat Parkı olarak koruma altına alınmış olsa da gerektiği gibi korunmamaktadır. Longoz ve kumsalda sayısı hızla artan kaçak kulübeler denetlenmemekte yıkılarak yapanlar cezalandırılmamaktadır.
2017 yılında Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile Karacabey Belediyesi arasında yapılan protokolle korunması gereken longoza Belediye turistik tesis yaptı. Oysaki doğa turizmi tesise gerek duymaz. Doğa turisti günübirlik yürüyüş olarak ya da en çok çadırla bir gece konaklamak için gelir. Doğa alanlarına yapılan tesisler doğa turisti için değil, doğayı içselleştiremeyen kent konforunu aşamamış rahatına düşkün ama kirletmekten çekinmeyen insanlara yöneliktir. Bu tür yatırımlar tesisler ve ziyaretçileri doğaya zarar verir. Biz BSK olarak Karacabey longozu ve doğal kumsalının Doğa Koruma Milli Parklar Müdürlüğü tarafından yıl boyu görev yapacak korucu görevlendirilerek korunmasını kaçak kulübe ve turistik tesislerin yıkılarak doğaya zarar vermesinin engellenmesini talep ediyoruz.”