Nevzat Çakır
Bir toplumun ve bir ülkenin ümidi genç nesillerdedir. Kısacası gençlik, geleceğimizdir. O nedenle şu dönemlerde gençlerimize bakarak, gelecekte toplumun ve ülkemizin ne durumda olacağını kestirmek hiç de zor değil.
Gerçekçi olmak gerekirse ülkemizde ve Karacabey’imizde gençler hiç umut vermiyor. Ne istediğini bilmeyen, sormayan-sorgulamayan, bir amacı olmayan, pembe dünyalarda gezinen ve çoğunun da kolay paranın peşinde koştuğu ‘Kaybolan bir Gençlik’le karşı karşıyayız.
Peki ama gençler, yani umudumuz ve geleceğimiz olan gençler neden bu hale geldi? Ya da gençlik hep böyle miydi, yoksa bu hale mi getirildi?
Gençlerin bu denli kendini bilmez ve vurdumduymaz olmasının bence en birinci sebebi, anne ve babalardır. Doğurmakla anne, cebine para koymakla baba olunmuyor maalesef!
Bir anne ve baba, her şeyden önce evladına sahip çıkmak zorundadır. Eğer anne babalar evlatlarına başta saygı ve sevgiyi öğretmemişse, vicdanı ve merhameti aşılamamışsa, en büyük suçlu onlardır. Nasıl ki temeli sağlam bir bina şiddetli depremlere karşı ayakta kalıyorsa, anne babası tarafından sağlam temellerle eğitilen bir birey de gelecekte asla sarsılmaz. Ama maalesef günümüzdeki çoğu anne baba, anne baba olmanın ne demek olduğunun farkında değiller. Ve onların bu büyük hatası, toplumun ve ülkemizin yok olmasına sebep olacak!
O nedenle devletimiz öyle bir program uygulamalı ki, herkes anne baba olmamalı, belirli testlerden ve sınavlardan sonra bireylerin anne baba olmalarına izin verilmelidir!
Anne babalardan sonra bir çocuğun gelişiminde en önemli ikinci unsur eğitim ve öğretimdir. Yani okullar ve öğretmenler… İşini layıkıyla yapmaya çalışanlara bir sözüm yok ama genel olarak eğitim ve öğretimde belirgin bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Okuldaki öğretmenlerin ve idarecilerin çoğu bence öğrencilerine karşı oldukça umursamaz davranıyorlar.
“Ben işimi yaparım, dersimi anlatırım, öğrenciler dinler veya dinlemez, anlar ya da anlamaz, beni ilgilendirmez” diyen birinden eğitimci olur mu? Olmaz.
“Ben bu okulun içinde olanlarla ilgilenirim. Okul dışında bir öğrencinin ne yaptığı, ne yapmadığı, ne halt ettiği beni bağlamaz” diyen birinden okul idarecisi olur mu? Olmaz!
O nedenle devletimiz ve üniversitelerimiz öyle bir program uygulamalı ki, herkes öğretmen olmamalı, belirli testlerden ve uygulamalardan sonra bireylerin öğretmen olmalarına izin verilmelidir! Çünkü eğitimci dediğin her bir öğrencisiyle yakından ilgilenmeli, onun sevincini de derdini de paylaşmalı, öğrencisine her koşulda sahip çıkmalıdır. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözü boşuna söylenmiş bir laf değildir!
Anne-baba ve eğitimcilerden sonra bir çocuğun gelişimine katkı sunan, onun geleceğini şekillendiren üçüncü unsur ise devlettir yani siyasiler…! Devlet dediğimiz oluşumun en birinci görevi, her bir vatandaşını sosyo-ekonomik anlamda ‘insanca’ yaşatabilmesidir. İşte devleti yönetenler, her bir vatandaşının insanca yaşamasını sağlayabiliyorsa, gerçek anlamda bu ülkeye hizmet etmiş olurlar.
Devleti yöneten siyasilerin (iktidarıyla muhalefetiyle) başlıca bir diğer önemli görevi ise genç nesillere sahip çıkmasıdır. Onları başıboş bırakmamalı, yaşamlarının her anında bu ülkeye yararlı bireyler olmaları sağlanmalıdır. İşte bu noktada gençlerin daha fazla siyasetin içinde olması, ülkemizin geleceği adına önemlidir. Peki Türkiye’de ve ilçemizde böyle mi? Tabii ki hayır!
Her koşulda ‘Gençlik geleceğimizdir’ nutukları atan siyasiler, iş yetki vermeye geldiğinde her nedense gençleri unutuyorlar. Seçim dönemlerinde gençleri sürekli kullanan siyasi partiler, daha sonra işleri bitince gençlerin ne halde olduklarını akıllarına dahi getirmiyor. Ve maalesef olgunlaşmamış gençler de biat kültürünü kabul ettikleri için kendilerini kullanan siyasilere ses çıkaramıyor, haklarını aramıyorlar.
Bence siyasette ve her türlü yönetimlerde 55 yaş sınır kabul edilmeli, resmi olarak 56 yaşına giren kim olursa olsun hiçbir şekilde ne siyasette, ne de herhangi bir sivil toplum kuruluşunda görev almamalıdır. YETER! Gençlerin önünü açın artık!
Ey anne babalar! Ey eğitim camiası! Ey devlet görevlileri! Ey iktidarıyla muhalefetiyle siyasiler…!
Görmüyor musunuz sizin yüzünüzden gençlik kaybolup gidiyor. Sizin yüzünüzden kendini bilmez, vurdumduymaz bir nesil yetişiyor. Kolay para peşinde koşan, şekilci, taklitçi, düşünmeyi ve okumayı pek sevmeyen, kılık kıyafetleriyle kendisini ispatlama derdine düşmüş, saygıdan ve sevgiden yoksun, ahlaksız, güce biat eden, milli ve manevi duygulardan yoksun, birkaç kişi olunca mafyavari hareketlerle delikanlılık naraları atan ama teke tekte korkak davranan, bir kısmı bağnaz tarikatların kucağına itilmiş, bir kısmı uyuşturucunun esiri olmuş, genç kızlar desen hepsi en büyük aşk acısı mağduru(!); dizilerde gördüğü şaşalı ama bir o kadar da entrikalı hayatların peşinde koşan, ne istediğini ve ne istemediğini bilmeyen, amaçsız, varla yok arasında bir nesille karşı karşıyayız.
Bir ülkede gençlik bu durumdaysa büyük tehlike geliyor demektir.
Herkes çuvaldızı ilk kendine batırsın ve şapkasını önüne bir koysun. Çünkü sizin cahilliğiniz bir başkasının yaşamını olumsuz etkiliyor.
Sırf para uğruna, kariyer uğruna, koltuk uğruna çocuklarımızı ve bu gençliği heba ediyorsunuz, yapmayın! Gençlere güvenin ve şans verin. Gençlerin önünü açın, onlara sahip çıkın.
GENÇLERE SESLENİYORUM; KENDİNİZE GELİN ARTIK!
Ülkemizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alın;
– 34 yaşında Çanakkale zaferinde komutanlık yaptı.
– 38 yaşında Samsun’a çıktı.
– 39 yaşında meclisi açtı.
– 40 yaşında mareşal oldu.
– 42 yaşında Cumhuriyeti ilan etti.
Unutmayın ki bu ülkeyi bir genç kurdu!
Ve yine unutmayın ki, ecdadımızın ve tarihimizin unutulmaz ismi Fatih Sultan Mehmet, henüz 21 yaşında İstanbul’u fethetti. Yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmet, bu büyük başarısıyla Roma İmparatorluğu’nun varisi olan 1058 yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na da son verdi. Saygılarımla…