Ahmet Aygün Ata
Karacabey’de Kent Konseyi ilk oluşturulduğunda bir siyasi partinin ilçe başkanıydım. Çağrılmadık. Bandırma Caddesi’nde bir üye ile karşılaştık. “Seni malum nedenlerden çağırmadık” dedi. Bilinen neden Ak Parti’nin karanlığı ile savaşan tek partinin başkanı olmamdı. Devlet-i Ali’de beni çok seviyordu(!).
Şimdiki parti döneminde sık sık toplantılar yapılıyor. Hedefe ulaşılırsa elbette destekleriz. Ancak görünen o ki, belli bir listeden üyeler seçilmiş. Kentin çoğunluğu, halkımızdan kimse yok. Diyeceksiniz ki, onlar halk değil mi? Doğrudur. Konuların uzmanı olanlara sözümüz yok, olamaz da. Ancak üyelik için toplum katmanlarında seçimler yapılmalı, ayakkabı boyacısı da olmalı, esnaf da, çiftçi de, doktor da olmalı ki toplum katmanları etkili olabilsin.
Karacabey’imizin en büyük eksiklerinden en önemlisi kültürel, toplumsal etkinliklerin olmaması. Bu da maalesef toplumda yozlaşmaya yol açan etkenlerden. Ya da sığ bir biçimde sabah çorbası, aşure ve lokma dağıtmalara sığınılır ki, bu sığlığı yaratan Ak Parti’nin izinden gitmiş olursunuz. Zaten olan da odur. Çocuklarımıza milyarlarca lira verilerek tiyatro izletilir. O da emeksiz ve zahmetsiz olarak tüketilir, üretilen bir şey olmaz.
Son 10 yılda bir avuç tiyatro sevdalısının ve bir avuç türkü sevdalısının yaptıkları dışında şehrimizde gerçek kültür etkinliği hak getire! Onlara da karanlık düşünceli, beyni ağ bağlamış yobazlar gelmiyor. Herhalde Yahudilik uydurması namahrem(!) diye gelmiyorlar.
Belediyelerin trilyonlarca lirayı saçıp savurarak üretim yerine tüketime harcamasının yolunu Ak Parti düşüncesi açtı. Ak Parti’nin örgütü olmaktan öteye geçemeyen muhalefette aynı yolu izledi ve izliyor.
Tiyatro, türkü, şarkı, satranç, briç, resim, heykel, el sanatları, geleneksel ürünler üzerine gerçek anlamda kurslar, eğitimler, çalışmalar açılmadı, yapılmadı. 14 Eylül Okulu’nu tenzih ederim. Olağanüstü bir koroları vardı. Görkemli dinletiler sergiliyorlar.
Kent Konseyi, Belediye Başkanlığı’na sunulmak üzere tiyatro, türkü, şarkı, satranç, briç, resim, el sanatları, geleneksel sanatlar dallarında çalışma ve gruplar oluşturma konusunda tasarılar hazırlamalıdır. Yaşama en kısa zamanda geçirilerek kent içinde ve köylerde piyes, konser gibi çeşitli etkinliklerin düzenlenmesi sağlanmalıdır. Bu yolla özellikle gençlerimizi yozlaştıran sanal kültürden koparılarak topluma üreten bireyler durumuna getirilmelidir.
Aynı biçimde salonda ve stadlarda oynanmak üzere takım oyunları için mahalle ve köylerde futbol, basketbol, voleybol, hentbol, atletizm dallarında çalışmalar yapılmalıdır.
Özellikle ulusal günlerimizde gençlerimizin ve sanatseverlerin oluşturduğu gruplar ile halkımıza gösteriler yapılarak, üreterek tüketenler olması sağlanmalıdır. İşte o zaman görülecektir ki, halka yapılan yatırımlar içimizdeki sanatçı, sporcu özyapıları ortaya çıkaracak. Yozlaşmış kültür yerine Türk kültürü egemen olacaktır.