Mustafa Arı
İlahi emirlere aykırı davranışlara günah denir. Kur’an’da yapılması açıkça emredilen şeyleri yapmamak ve yapılmaması açıkça yasaklanan şeyleri yapmak günahtır. Peygamberler hakkında vacip olan ismet (günah işlememe) sıfatı, müminler için farzdır.
Müminler, günah işlemekten sakınmalıdırlar. Günah işlemekten sakınmak, farz olan bir sorumluluktur. Bunun böyle olduğunu şu ayetten öğreniyoruz: “Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır.” (En’am süresi:120)
Din bilginleri, insanları haram olan şeylerden sakındırmak zorundadırlar.
Helal ve haram olan şeyleri ancak vahiy eseri olan bilgilerle öğreniriz. Neyin helal ve neyin haram olduğuna kendimiz karar veremeyiz. Allah’ın bu konudaki uyarısı şöyledir: “Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı Allah’a karşı yalan uydurmak için, ‘Şu helaldir. Şu haramdır’ demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.” (Nahl süresi: 116)
Allah’ın mümin kulları için neleri yasak ve haram kıldığını başlıklar halinde incelemeye çalışalım.
Kur’an’da müminler için konan yasak ve haramlar: Şirk koşmak. Sihir yapmak. Allah’ın ayetlerini inkar etmek. Arz ibadetleri yapmamak. Haksız yere cana kıymak. İntihar etmek. Yoksulluk korkusuyla çocuklarını öldürmek. Zina etmek. Allah’ın evlenilmesini haram kıldığı kimselerle evlenmek. Muayyen günlerinde kadınlara yaklaşmak. Faiz yemek. İçki içmek. Kumar oynamak. İftira etmek. Haksız yere yetim malı yemek. Yalan söylemek. Yalan yere yemin etmek. Verdiği sözde bulunmamak. Fitneye sebep olmak. Su-i zan’da bulunmak. Başkasına ait sırları araştırmak. Gıybet yapmak. Kibirlenmek. (Müsrif) Savurgan olmak. Ölçü ve tartıda hile yapmak. Birbirlerinin mallarını haksız yollarla yemek. Riya, gösteriş için iyilik yapmak. Verdiğini başa kakmak. Namahrem olana bakmak. Başkasının evine izinsiz girmek. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek. Ölü hayvan eti yemek. Domuz eti yemek. Bu hususlar ayetlerle açıklanmıştır.
Mümin kişiye düşen her türlü haramdan her şart altında kaçınmasıdır.
DÜNYA VE AHİRET DENGESİ
İslam’da gaye dünya ve ahret mutluluğunu temin etmektir. Mükafat ve ceza her iki dünyada da mevcuttur. Dünya ahiretin tarlasıdır. Dolayısıyla ihmal etmeye gelmez. Dünya, iman, amel, imar ve imtihan yeridir. Ahret ise hesap ve adalet, hakkın teslim yeridir. (Mülk 2, ve Enfal süresi:28)
Dünya her yönüyle iman, ibadet, ahlak, sosyal ilişkiler, imar, teknoloji, iletişim araç ve gereçler ile en güzel şekilde tanzim edilmelidir. Allah, dünyada insana özürlük vermiş ve tercih yapmasını istemiştir. Bu yönde kılavuz kurandır.
Allah melekleri ahiret yurdu için, hayvanları dünya hayatı için fakat insanı hem dünya hem ahiret için yaratmıştır. İnsanın değeri buradadır.
Dünya-ahiret dengesi kefeli teraziye benzer. Bir tarafa yüklenmek dengenin bozulmasını ahengin yokluğunu gösterir. En mükemmeli teraziyi eşit noktada tutmaktır.
Peygamberimiz: “Sizin en hayırlınız dünyası için ahiretini terk eden değildir. En hayırlınız ikisinden de nasibini alan kişidir.” Dünyada İnsan için yaratılan ve istifadesine sunulan o kadar şey var ki, Kuranın ifadesiyle saymaya kalsak sayamayız. Dünyada insanlara verilmiş olan meşru nimetler, bu dünya hayatının devamı için zaruridir. Ayrıca bu nimetler Allah’ın kullarına bir ihsanı olup, hamdi ve şükrü yerine getirildiği takdirde ebedî olan ahiret mutluluğu için de bir vesiledir. Sevilen meşru şeyleri çekici kılan ve süsleyen Allah, gayrı meşru şeyleri cazip gösteren ise şeytan ve beşerin bilgisizliğidir.
Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. Sadece bu dünyada yaşayacağımızı düşünerek yaşarsak ölü gibi yaşarız. Ama öleceğimizi düşünerek yaşarsak diri gibi yaşarız. Yarını düşünerek yaşamak gerekir. Tabii ki herkesin ahiret hayatındaki mükafatı, dünyadaki yaşayışına göre olacaktır.
“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler yüzünden dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyor.” (İmam Gazali)
Ölüm öncesindeki kavgaların ölümden sonra pişmanlık getireceğini hissederek yaşayan insan, hiç pişman olacağı şeyin kavgasını verir mi? Hırsla hayatın ve eşyaların, burada kalacak şeylerin ardına bir ömür boyu düşer mi? Dünyamızı iyi değerlendirelim. Dünyadan nasiplenelim ama ahretimizi de unutmayalım.
Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış. Allah’a muhtaç olduğun kadar ibadet et. Dünyaya bel bağlayıp ahireti unutanları ahiretten nasipleri yoktur.
“İnsanlardan öyleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahirette nasibi yoktur.” (Bakara suresi 200)
Dünya güzeldir. Dünyada kazanılan bütün mallar, mülkler, zenginlikler, makamlar ve mevkiler gelip geçicidir. Bunlara sahip olan bir kimsenin, bunlarla öğünmemesi, gururlanıp kibirlenmemesi gerekir.
Buradaki isteklerimizde, yaşantımızda, eşyalarımız, araçlarımızda güzel olmalı. Ancak cennet dünyadan daha güzeldir. Oranın nimetleri buradakilerden daha da güzeldir.
Dini yaşantıda kendinden üstün olana bakıp, ona uymak. Dünyalıkta kendinden aşağı olana bakıp, Allah’ın kendine vermiş olduğu üstünlüğe hamd etmek. İşte böyle olan kimseyi Allah şükredici ve sabredici olarak yazar.
Dünyada Rabbinin rızasını kazanmak için mesai yapanlar, ahirette umduklarına nail olacaklardır.