Mustafa Arı
Görev yerlerinin emanet olduğu, bu emanetlere riayet edilmesi emredilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah size mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.” (Nisa Süresi: 58)
Peygamberimiz de: “İş ehli olmayana (layık olmayana) verildiği zaman kıyameti bekle.” buyurmuştur. Bir işe diplomalı veya unvanlı kimse değil, o işi hakkı ile yapabilen kimseler getirilmelidir. Adam kayırmak, adama göre iş vermek uygun değildir.
Her toplum, hak ettiği, layık olduğu gibi yönetiliyor maalesef! Hangi makam olursa olsun, bütün makamlar emanettir. Emanete özen gösterip sahip çıkmak imanın gereğidir. Her imkan Allah’ın rızasına uygun kullanılmalıdır. Emanetler ehline verilmelidir. Ortak akıl ile hareket edilmelidir. Ceketi ile gelinir ceketi ile gidilir. Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi birer cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz, arkamızda sadece insanlığımız kalır. Asıl olan bütün görevler bittiğinde hayırla anılmaktır.
Makamlar insanlara hizmet için vardır. Makam sahiplerinin gelecekte çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmaları önemlidir. Makamlar millete hizmet etme yeridir. Buralar da hizmet verilmezse hesabı da ağır olacaktır. Makamlar insanların meşru işlerinde önlerini açmak ve kolaylaştırmak, onları teşvik ve motive etmek, profesyonel bir şekilde işlerin sonuçlandırılmasını takip etmek için bir süre durduğumuz geçici yerlerdir.
Unutulmamalıdır ki makamlar insanlara değil, insanlar makamlara şeref verirler. Eğer adamlık makam mevki ile olsaydı Peygamberler çoban olmazdı. Kişiliğini makamdan alanlar makamdan sonra kişiliksiz kalırlar. Demek ki insanın kişiliği makamda belli oluyor.
Halka hizmeti hakka hizmet kabul edip, bunun için siyaset hesabı yapanların, sahip oldukları imkan, mekan ve fırsatları kendi hesaplarının sermayesi olarak kullanmaları bütün amellerini boşa çıkarır. Yapılan amellerde insanlara hizmet amacı yoksa onların uhrevi karşılığı da yoktur.
Evet makamlar emanettir, gelip geçicidir. Görevler bir gün biter, yapılan hizmetler hatırlanır.
İmamı Gazali der ki: “Dünyada iki şey insanı bozar: birincisi otorite ve iktidar, ikincisi ise dünya malı…”
İktidar, makam sahibi olanların hal ve hareketlerine son derece dikkat etmeleri gerekmektedir. Yöneticilerin büyüklenmesi, kendini beğenmesi, kendine ait olmayan şeylere el uzatması söz konusu olamaz. Devlet yöneticilerinin halkına sahip çıkması, yoksulların yardımına koşması, güçsüzlere ve çaresizlere destek olması, ahlaklı olması, ilkeli davranması esastır.
Kamu malını kendi özel işlerinde kullananlar kul hakkına girmiş olurlar. Hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk dinimizin çirkin gördüğü günahlardandır. Şahsın malına zarar vermek haram olduğu gibi halkın ortak malı olan kamu malına zarar vermek de kul hakkına tecavüzdür ve haramdır. Helallik alması gerekir. Bu nasıl mümkün olacak.
Aslında makamlar kalıcı, insanlar geçicidir. Makamlar insanları yüceltmek için değil, makam sahipleri makamları yüceltmek için çalışmalıdır.
Nasrettin hocaya sormuşlar; “Kimsin?”
Hoca: “Hiç kimseyim”
Sorana: “Sen kimsin demiş?” demiş.
“Mutasarrıfım” demiş.
“Sonra ne olacaksın” demiş.
Adam, “Vali olurum. Sonra Vezir, daha sonra Sadrazam” demiş.
“Ya sonra?”
Makam kalmadığı için “Hiiiç” yanıtını vermiş.
Nasrettin hoca da: “Ben şimdiden senin yıllar sonra geleceğin makamdayım.” Sonuç olarak makamlar geçici olsa da bir kişinin hayatını etkileyebilir. Ancak makam sahibi olanlar o makamı bir gün terk edeceklerini unutmamalıdır.