İsmail Hakkı Özsarı
Anne kedi, kuyruğu ile oynayan yavru kediye sorar: “Neden kuyruğunu kovalayıp duruyorsun?”
Yavru kedi şöyle yanıt verir: “Bir kedi için en güzel şey mutluluktur. Mutluluğun da kuyruk olduğunu öğrendim der.” “Kuyruğumu kovalıyorum. Sonunda onu yakaladığım zaman biliyorum ki mutluluğu yakalamış olacağım.”
Anne kedi gülümser. “Gençken ben de senin gibi mutluluğun kuyruğum olduğuna inanıyordum. Yıllar geçtikçe anladım ki ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor. Ne zaman kendi işime baksam o, hep peşimden geliyor.
Sevgili okurlarım, işte mutluluk böyle bir şeydir. Siz onu ne kadar çok yakalamaya çalışırsanız o da sizden o kadar çok uzaklaşır.
Kimilerine göre de “Mutluluk kelebek gibidir.”
Yani ne kadar çok kovalarsanız, sizden o kadar kaçar. Ama dikkatinizi başka yöne çevirir, onunla hiç ilgilenmezseniz gelip omzunuza konar.
Mutlu olmak konusunda doğadan, hayvanlar âleminden alacağımız çok önemli dersler olduğunu düşünüyorum. Doğa iyi bir öğretmendir. Kendine göre kuralları vardır. Bu kurallar zorlamaya gelmez. Sonra intikamı kötü olur.
Hayvanlar âlemini şöyle bir düşünün, hiçbir sincap bir yerine iki kış yetecek kadar yiyecek biriktiremediği için üzülmez. Hiçbir kuş birden çok yuvam yok diye tasalanmaz. Hiçbir köpek yaşlılık yılları için kemik biriktirmez. Hiçbir ayı armut ağaçları meyve vermedi diye uykusuz geceler geçirmez.
Her şey rağmen akıllı insanlar mutlu olabilmenin yolunu bir türlü bulabilirler.
Örneğin beni karanlık bir yere kapatsalar ilk işim üzülmek yerine iğne deliği kadar da olsa bir ışık deliği aramak olur. Çünkü üzülmenin bir işe yaramadığını bilirim.
Bu konuda sizlere birkaç önerim olacak. Haddimi aştıysam affınıza sığınırım. Kendinizi bir otomobil gibi düşünün. Bakımınızı zamanında yaptırın. Asla el freni çekik yaşamayın. Lastikleri vaktinden önce eskitir, balataları sıyırırsınız.
Mükemmel olmaya çalışmayın. Unutmayın ki “Mükemmelliyetçilik mutluluğun düşmanıdır.”
Mutlu olmayı haklı olmaya tercih edin. Esnek olun. Sevgi elini önce siz uzatın.
KENDİSİYLE HESAPLAŞMAYAN İNSAN
Kendisiyle hesaplaşmayan insan sürekli huzursuzluk içindedir. Sorunlarını sürekli başkalarına yansıtır. (sorunlarını paylaşmak ayrı bir şey, yansıtmak ayrı bir şeydir). Hep birileriyle uğraşır. Bir şeyleri dert edinir. Başkalarının dertlerini temsil eder. (Dert babası değildir). Aslında derdi kendisidir. Kendisinden, kendisiyle hesaplaşmaktan kaçmaktadır.
Kendi içinde hesabını göremeyen insan, başkalarıyla hesaplaşmaya kalktığında son derece acımasızdır. Ne denli öfkeli, ne denli şiddetten yana davranırsa o ölçüde kendi sorunlarını unutmaktadır.
İnsanımız neden böyle davranıyor?
Neden kendi iç hesaplaşmalarını yapamıyor?
Neden sorunlarını başkalarına aktararak rahatlamaya çalışıyor?
Böyle olmasının en baş nedeni yetiştiriliş biçimidir. Aşırı korunarak yetiştirilen insan hiçbir zaman kendisi olamıyor ve içinde sürekli bir korku taşıyor.
Hayatını başkalarının isteği ve planına göre düzenlediği için, çareyi de hep kendi dışında arıyor. Sorumluluk almaktan kaçıyor. Çünkü hayatının ilk dönemlerinde kendisine sorumluluk verilmemiştir.
Oysa kendi sorumluluğunu alabilen insan, kendi hayatını yönetebilme gücüne sahiptir.
Bizim insanımız ise hep başkaları tarafından korunmaya alıştırıldığı için, kendi sorumluluğunu alamıyor. Kendi hayatını yönetemiyor.
Bütün bunları önce ailesinden bekliyor. Sonra ailenin yerine devlet geçiyor, siyasiler geçiyor, hükümetler geçiyor. İstediği her şeyi kendi dışındaki kişi ve kurumlardan bekliyor.
Adam kapısının önündeki pisliği bile temizlemiyor. “Devlet temizlesin” diyor.
Peki, bu sorun nasıl çözülebilir?
İnsanımızı önce eğitmeliyiz. İnsanımıza kendine güvenmeyi öğretmeliyiz. İnsanımıza kendini eleştirmeyi öğretmeliyiz. İnsanımıza kendi sorumluluğunu öğretmeliyiz. İnsanımıza kendi olmayı, birey olmayı öğretmeliyiz. İnsanımıza kendini denetlemeyi öğretmeliyiz. İnsanımıza hak, adalet duygusu nedir? İnsan emeğine saygı nedir? Öğretmeliyiz.
Eğer bütün bunları öğretemiyorsak; derhal futbol sahalarına koşmalarını öğütleyelim. Koşsunlar ki arada; Kendilerinden başka herkese kızsınlar. Kendilerinden başka herkese bağırıp, çağırıp küfürler etsinler.
Hakemi suçlasınlar. Futbolcuları suçlasınlar. Rakip takımın seyircisini suçlasınlar. Takımları yenilecek olursa tribünlerdeki koltuk kanepe ne varsa söküp atsınlar. Ve rahatlasınlar.