İsmail Hakkı Özsarı
Amerikalı eğitim uzmanı ve felsefeci John Dewey 90. doğum gününde bir gazeteciyle yaptığı söyleşi sırasında söz kitaplara gelmiş.
Gazeteci sormuş: “Yıllardır kitap okuyorsunuz. Okuduğunuz onca kitabın size ne faydası oluyor?”
John Dewey, okuduklarının yaşamına ne denli katkıda bulunduğunu şu ilginç cümlelerle anlatmış: “Dağlara tırmanmaya yardım ediyor.”
Gazeteci, “Dağlara tırmanmak mı? Dağlara tırmanmanın ne faydası var?”
Filozof sözlerini şöyle açıklamış: “Tırmanacağınız diğer zirveleri görmeniz için dağlara tırmanmak gerekir. Bundan vazgeçtiğiniz an, kaç yaşında olursanız olunuz, yaşamınız sona ermiş demektir.”
Niçin kitap okumalıyız sorusundan önce, kitap okuyor muyuz sorusunu sorarsak, alacağımız yanıt hiç de iç açıcı değil.
Geçenlerde bir dergide okumuştum: Türkiye’de kitap okuma oranı binde birlerde. Oysa bir ülkenin uygarlık göstergelerinden biriside kişi başına okunan kitap sayısıyla doğru orantılıdır.
Öyle bir güne geldik ki, anne babalardan sonra öğretmenlerimiz de kitap okumamayı öğütlüyorlar. Bunun yerine bol test çözün diyorlar. Çünkü başarı test sınavlarıyla ölçülüyor. Sınavlarda ne kadar çok test kitapçığı çözülürse, öğrenci o kadar başarılı olmuş olacak. Eh! Öğrenci başarılı oldu mu, öğretmen de başarılı sayılacak.
Nasıl bir başarıysa.
Geçtiğimiz yaz Bandırma’da bir okulun yerini sordum. Sorduğum kişiler yeni yetme gençlerdi. İnanır mısınız? Doğru dürüst adresi tarif edemediler. Çünkü, Türkçeyi kullanmayı bilmiyorlardı. Yani biz eğitimciler Türkçe konuşma konusunda çok özürlü insanlar yetiştirmişiz.
Yine üniversite bitirmiş, kariyer yapmış bir akrabamla bu konuyu tartışıyorduk.
Ne dese beğenirsiniz? “Ne lüzum var kitap okumaya. Boşuna zaman kaybı. Girerim internete indiririm istediğim bilgiyi.”
Şaşırdım kaldım.
Oysa sadece bilgi edinmek için kitap okunmaz. Kitap, daha iyi düşünebilmek, daha derin düşünebilmek ve düşüncelerimizden bir sonuç çıkarabilmek için okunur.
Düşündüklerimizi düzgün bir anlatımla aktarabilmek için okunur kitap.
Ne kadar çok okunur ve irdelenirse beyin kapasitesinin o denli arttığı ve olayları daha kolay kavrama yeteneğinin geliştiği bilinmektedir.
İnsan okudukça; özgüveni, bağımsız düşünüp, bağımsız karar verme yeteneği atar. Farklılıkları ortaya çıkar. Kısaca bireyselleşir.
Yoksa başkalarını iğnelemek veya onları susturmak, süslü konuşmak için kitap okunmamalıdır.
Akıllı adam hem kitapları, hem de doğrudan doğruya hayatı okur. (Lin Yutang)
ÖFKE ŞEHVETİNE KAPILANLAR
Sevgili okurlarım, Şöyle bir çevrenizi gözlemleyin. Sokaklar asık suratlı insanlarla dolu. Yüzleri öylesine gergin ki, sinek çarpsa parçalanacak. Etrafımızdakiler durmadan kavga üretiyorlar.
Gazetelerdeki köşe yazılarında kavga. Televizyon ekranlarında kavga. Sokakta kavga. Dinlenmek için gittiğimiz lokallerin oyun masalarında kavga. Kavga etmek genlerimize işlemiş sanırsın. İnsanlarımız yaşamı kendilerine zehir etmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar.
Ne sağlığın, ne saygının, ne sevginin, ne de kibarlığın değerlerinden habersizler. Yolda, evde, sokakta, özellikle de devlet dairesinde işi olanların ağzında şu söylemi çok sık duyarız: “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”
Böylelerine verilecek en güzel yanıt şudur: “Evet, biliyorum. Beş-on yıl sonra salyangozun bile iz bıraktığı şu dünyadan hiçbir iz bırakmadan gidecek olan dangalak bir fanisin!”
Eeey insanoğlu! Bir dakika sonra başına ne geleceğini biliyor musun? En ufak bir hastalıkta yerle bir olabilirsin. Onca malı, mülkü, parayı da yanında götüremeyeceksin.
Ne demişler, “Güvenme zenginliğine bir kıvılcım, güvenme güzelliğine bir sivilce yeter.”
O halde, nedir bu ihtiras? Nedir bu kavga? Nedir bu açgözlülük?
Gençliğine de güvenme. Bu konuda bakın bilgenin teki ne diyor: “Bugünü düşünürüm dün geçti, yarın var mı? Gençliğime de güvenemem ki! Ölenler hep ihtiyar mı?”
Sevgili okurlarım, Mutlu olmak için birazcık sevgi yeter. Hep sevildiğini bilmek. Birisinin sizi düşündüğünü bilmek. Sizi koruduğunu bilmek. Ancak şunu unutmayın: sevgi her derdin ilacıdır ama onu öğrenmek emek ister.