Mustafa Arı
Bu sözü nasıl algılamalıyız. Keramet, ermiş kimselerin yarattıklarına inanılan, aklın sınırlarını aşan, doğaüstü olay diye tarif edilir. Nikahta da Keramet vardır, nikahsızlıkta felaket vardır.
Nikah ile Allah, kadın ile erkeğin kalbine bir muhabbet yerleştirir. Bu da ailenin huzurlu olmasına vesile olur. Allah’ın emri, Peygamberin sünneti olarak insanın korunması ve neslin devamı için gereklidir. Keramet mobilyada, eşyada değil, keramet nikahtadır.
Hz. Peygamber: “Evlenin, evlendirin, nikah ve evlilik benim sünnetimdir.” demiştir. İslamiyet, nikahsız birliği asla hoş görmemiş ve zina suçu saymıştır. Hayatını gayrimeşru yerlerde geçiren insanlar bu güzelliklerden istifade edemez. Gerçekten nikahla başlayan evlilik hayatı, insanı rastgele yaşamaktan kurtarır, hayatına tertip ve düzen getirir.
Kişi evlenmekle nefsini haramlardan korur. Sorumluluk alarak hem toplum hem de ailenin düzenini sağlamaya katkıda bulunmuş olur.
Nikah asalettir; insana onur ve şeref kazandırır. Nikah berekettir; eve bolluk ve verimlilik kazandırır. Nikah muhabbettir; kalbe sevgi ve aşk kazandırır. Nikah kuvvettir; aileye güç ve dayanıklılık kazandırır. Nikahı konuşurken, ilk konuşulacak mesele denkliktir.
Nikahta denklik karşımıza çıkacak üç temel mesele vardır: 1- Dinde Denklik, 2- Dindarlıkta Denklik, 3- Durumlarda Denklik.
“Davul bile dengi dengine çalar” sözü insanlar arasındaki yakınlaşmalar, arada eşitlik olursa güzeldir. Anlaşma ve dostluk da böyle sağlanabilir. Birbirine uygun kişilerin birlikte olmasında faydalar vardır. Kişinin mutlu olması için, kendi dengi olanını kendisine istemesi ve ona ulaşmak için çabalaması gerekir.
Nikahlananlar, sadece bir evi değil; gönüllerini, sevgilerini ve kararlarını da paylaşırlar. Nikah, iki insanı tek yapar, artık ben değil, biz anlayışı vardır. Ne evlilikler görüyoruz, nikahları kerametle başlayıp selametle son bulan… Eskiler nikah altında ölmek iyidir derler. Allah herkese nikah altında ölmeyi nasip etsin.
RÜYA VE ÇEŞİTLERİ
Herkes rüya görür. Gördüğü rüyanın tesirinde kalır ama rüyalar gerçek olmaz. Ancak Peygamberlerin gördüğü rüyalar müstesna. Buna Kuranı Kerimde de örnek verilmiştir. Üç türlü rüya vardır: Rahmani, Nefsani, Şeytani.
Hz. Peygamber rüyayı üç kısma ayırmıştır: 1- Allah’tan bir müjde şeklinde gelen sadık rüyalar, 2- Şeytandan gelen üzücü ve korkutucu rüyalar, 3- Kişinin kendisinden ve günlük yaşantısından kaynaklanan rüyalar.
Peygamberimiz bir hadislerinde: “Sizden biri sevdiği bir rüya görürse bilsin ki o Allah’tandır. Bunun için Allah’a hamd etsin ve rüyayı anlatsın. Bunun dışında hoşuna gitmeyen bir şey görürse o da şeytandandır; şerrinden Allah’a sığınsın ve kimseye anlatmasın. O rüya ona zarar vermez.”
Yine Peygamberimiz kişinin görmediği bir rüyayı görmüş̧ gibi anlatmasını yalanların en büyüğü olarak nitelendirmiştir.
Rüya Tabiri’ne gelince; İslam kültüründe rüya kadar rüyanın yorumu da önem arz eder. İslam’da rüya tabiri rastgele kişilere yaptırılmaz. Bir rüyayı iyi yorumlamak, rüyayı göreni iyi tanımaya ve rüya içindeki kendilik algısı hakkında doğru sorular sorabilmeye bağlıdır. Hz. Peygamber de gördüğü rüyaları ashabına anlatır, onlardan rüya görenlerin rüyalarını dinler ve yorumlardı. Güzel rüyaların anlatılıp tabir edilmesini hoş karşıladığı, kötü rüyaların anlatılmasını ve tabir edilmesini istemediği belirtilmiştir. Rüyaları hayra yormak lazımdır. Rüya ile amel edilmez. Rüya yorumcularından İbni Şirin hazretleri diyor ki: Sen uyanıkken Allah’tan kork, rüyada gördüklerine aldırma! Çünkü rüyada gördüklerin sana hiçbir zarar veremezler.
Yüce Allah Fetih Suresi 27. ayeti inzal buyurarak, münafıklara karşı Hz. Peygamber’in rüyasının yorumunu yapmış̧, fakat yorumun içine ihtimal bildiren ve her şeyin Allah’ın iznine bağlı olduğunu ihtar eden “Allah izin verirse” (inşallah) ifadesini eklemiştir.
Peygamberlerin rüyası, hem kendisi hem de diğerleri için bağlayıcıdır. Nitekim Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i rüyasında kurban ettiğini görmesi üzerine onu kesmek istediği Kur’an’da anlatılmaktadır (Saffat Süresi:105). Peygamberlerin dışındaki kimselerin rüyası vahiy kapsamında değerlendirilemez.
Ezanın meşru kılınışı, rüya ile değil, Hz. Peygamber’in rüyada görülen şeyi onaylayıp Bilal’e okumasını emretmesiyledir. Ezan görülen rüya ile değil, Hz. Peygamber’in takriri ile meşru olmuştur.
Hz. Peygamber kişinin görmediği bir rüyayı görmüş̧ gibi anlatmasını yalanların en büyüğü olarak nitelendirmiştir.