İsmail Hakkı Özsarı
Her şeyden şikayet eder ama kendisi kılını kıpırdatmaz. Bu dünya batsındır, çünkü o çok talihsizdir. Hayat hiç bir zaman yüzüne gülmemiştir. Anası, babası, yakınları tarafından desteklenmemiştir, bu yüzden de başarısızdır. Memlekette işler kötüye gitmektedir ama kimsenin de bir şey yaptığı yoktur. Kendisi ise tek başına ne yapabilir ki?
Devam edelim; Hiç bir şeyi beğenmez, değiştirmek için de gayret göstermez. Kitap okuyanlara, yazı yazanlara ‘okuyorlar, yazıyorlar da neyi değiştirebiliyorlar’ diye burun kıvırır. Hiç bir partiye oy vermemeyi övünerek savunur ancak en çok istemedikleri partiye pasif destek sağladıklarının farkında değildir.
“Evet çalıyorlar ama işi de yapıyorlar” diyerek hırsızlığa, yolsuzluğa prim verirler.
“Sevgili okurlarım; kahvehanelerde, lokallerde, lokantalarda, köşe başlarında ağızlarında bu tür söylemler olan, sözüm ona bir takım erişkinlere sıkça rastlarsınız. Bu tür kişiler için “Olgunlaşmamış erişkin” tanımı kullanılır. Böyle ‘olgunlaşmamış erişkinlerin’ yetişmesinden başta ana- babalar olarak tüm toplum sorumludur.
Yüksek okullar bitirip diploma sahibi olmak başka bir şey, çocuk yetiştirmeyi bilmek başka bir şeydir. Ne yazık ki ülkemizde beş bin liralık eski bir otomobili kullanabilmek için bakın neler istenir; Sağlık raporu, trafik bilgileri, motor bilgileri, ilk yardım ve sağlık bilgileri.
Tüm bunlardan geçerli not aldığınızda ancak o zaman bu demir parçasını kullanabilme hakkına sahip olursunuz. Peki yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımızı yetiştiren anne- babalardan bu konuda yeterli bilgi ve beceri isteniyor mu?
Bu tür kişilikteki bir insanın yetişmesine hangi tutum ve davranışlar neden oluyor, gelin beraber inceleyelim.
Birincisi; eğitim süresi içinde üretim yoktur. Böyle olunca da çocukta üretmiş olmanın ve işe yaramanın doyumu yaşanamıyor. (Bu konuda Köy Enstitüleri çok iyi örneklerdir.)
İkincisi; Ana- baba tarafından çocuğun her istediğinin yerine getirilmesi.
Üçüncüsü; Ana- babanın, “Ben yapmadım çocuğum yapsın” anlayışında olması.
Dördüncü olarak; Ana-baba çocuklarına ‘özgürlüklerini yaşatalım’ derken, onu yaşam sorumluluğundan uzak tutması. Ve yine küresel kapitalizmin körüklediği tüketim çılgınlığı çocuğu esir alıyor. Böylece ergen kendi kişiliğini tükettikleri ile özdeşleştiriyor.
Sevgili ana-babalar; Çocuklarınıza çok çok paralar veremeyebilirsiniz, marka marka giysiler alamayabilirsiniz, onları muhteşem konutlarda yaşatamayabilirsiniz ama siz iki şeyi verebilirsiniz, çünkü onların maliyeti yoktur.
Bunlar, “Sevgi” ve “Sorumluluk”! Unutmayın yaşamak sorumluluk ister.