Mustafa Arı
Güzel düşünen güzel görür, güzeli gören de hayattan tat alır, diye çok güzel bir söz vardır ya… İnsanın düşünce yapısını ortaya koyar. İslam inancında Allah’ın yarattığı her şey çok güzeldir.
Hani deriz ya “Güzele bakmak sevap” aslında bu söz güzel bakmak sevaptır.
Birkaç arkadaş keçi leşi görürler çoğu burnunu tutarak geçer. Ama içlerinden biri dişlerini görür. Rabbim ne güzel yaratmış der. Evet, çirkinliklerdeki güzelliği görmek meziyet işidir. İşte Güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.
Kutsi bir hadisi şerifte: “Ben kulumun bana olan zannı yanındayım.” İyi düşünen kimse ise, Allah’a karşı hüsnü zan etmiş olur. Daima ümitli olacağız. Ümitsizlik iblisin telkinidir. Hz Adem (as) ümit ve tövbe etti, iblis ise ümitsizliğe gömülerek rahmete sırtını döndü. Müslümanca duruş da, her şeyde hayr aramaktan, besmeleyle başlanılan her işi hamdolsun ile tamamlamaktan geçer.
Peygamberimiz. “Ben müminin işine hayret ederim; çünkü onun her işi hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için böyle değildir. Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder; bu kendi lehine bir hayır olur. Eğer ona zarar verecek bir durum isabet ederse sabreder; bu da onun lehine bir hayır olur.”
Peygamberimiz yaşadığı sıkıntılara rağmen hiçbir zamana ümitsizliğe düşmediği gibi daima Allah’a güvenip dayanmıştır. Zira, ancak Yüce Allah’ın koyduğu kanunlar vardır. Mümin ancak bu kanunlara uymak zorundadır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden Allah’tan daima “zikreden bir dil ve şükreden bir kalbe” sahip olmayı dilemiştir. Yüce Allah, “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!” (İbrahim, 14/7) buyurmuştur. Bu ilahi ikaza uyan Peygamberimiz ümmetine en güzel şekilde örnek olmuştur.
Düşünce ek, duygu biç,
Duygu ek, davranış biç,
Davranış ek, alışkanlık biç,
Alışkanlık ek, karakter biç, diyebiliriz.
Mecnun, Leyla’nın köyünde fakir fukaraya yemek dağıtıldığı ve yemeğin de bizzat Leyla eliyle tevzi edildiği haberini alır. Koşar, sıraya girer. Herkese cömertçe yemek ikram eden Leyla, karşısında Mecnun’u görünce kepçenin sapını çevirerek kafasına vurur. Buna oldukça sevinen Mecnun, sevincinden kendi kendine dönmeye başlar ve: “Leyla bana hiç kimseye yapmadığı farklı bir muamele yaptı. Bana sevgisini, aşkını böylece gösterdi” der.
TAMAH ETMEMEK
Tamah; açgözlülük anlamına gelir.
İnsanın doğasında doyumsuzluk ve açgözlülük varsa, Karun kadar serveti de olsa, mala ve paraya doymaz.
“Aç insan doyar ama açgözlü insan asla doymaz” derler. Açgözlülük sadece para veya bazı şeylere sahip olmak değildir. İnsanın sahip olduğuyla yetinmeyi bilmesidir.
Gönül gözü aç olan insanın dünya gözü asla doymaz.
İnsanoğlu doymak bilmez. Kendime ait bir işim olsun başka bir şey istemem diyor. İşi oluyor sonra Allah’ım evim olsun başka bir şey istemem diyor. Evi oluyor arabam olsun başka bir şey istemem diyor. Arabası oluyor artık doymak bilmiyoruz.
Açgözlülük üzerine Hz. Muhammed şöyle buyurmuş: “Zenginlik mal çokluğuyla değildir. Bilakis zenginlik göz tokluğuyladır.”
Hz. Ömer: “Kalbini tamahtan, içini gazaptan, nefsini fenalıktan saklayan felah bulur.”
Hz. Ali de: “Kanaat eden aziz, aç gözlülük yapan zelil olur.”
Şeyh Edebali: “Açgözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün.”
Mevlana: “Açgözlülük ve dünya nimetlerini elde etme hırsı, insanı hakkı olmayan şeylere el uzatmaya zorlar.”
Hepimizin çevresinde aç gözlülük yapan her zaman her şeyi kendisi için isteyen bu tipler mutlaka vardır ama hiç kimsenin, aç gözlülükle biriktirdiği servetini, mezarına götürdüğü görülmemiştir. Hepimizin bildiği gibi, o mezara tek başına ve 8 metre bez ile gidiyoruz. Milyarder olanda, acından ölende, hiç fark etmiyor.
Her ne hikmetse! Açgözlü doymuyor.
Şöyle hikaye olunur; Üç arkadaş bir küp altın bulurlar. Altınları paylaşmadan önce şöyle bir karnımızı doyuralım derler. İçlerinden birisi yiyecek almaya gider. Aldıklarının içine zehir katıp altınlara tek başına sahip olmak ister. Diğer ikisi de geleni öldürüp altınları birlikte paylaşırız diye anlaşırlar. Geleni öldürürler, onun getirdikleri yiyecekleri yer ve zehirlenip ölürler. Altınlar da ortada kalır.
İşte Açgözlülüğün ve hırsın sonu böyledir.
Atalarımız boşuna söylememiş; “Kanaat en büyük hazinedir” diye… Cennete giden yol, nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle fedakarlıklar, zorluklar ve imtihanlarla doludur. Cehenneme giden yol ise -haram, çirkin ve iğrenç- nefsi arzularla doludur.
Açgözlülüğün, maddi hırsın, cimriliğin ve çıkarcılığın ilacı rıza, kanaat, şükür ve Allah için infaktır. İlahi rızaya erişmek isteyen, Cenabı-ı Hakk’ın verdiğine razı olur, O’nun kaza ve kaderine teslim olur.
Rabbim cümlemize az verip aratmasın ve çok verip de azdırmasın.