Mustafa Arı
Kur’an’ın ifadesiyle, “Her canlı ölümü tadacaktır.”
Fakat dünyadaki hayat ölümle bitmeyecektir. Hz. Ali’nin, “İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanacaklardır.” dediği gibi daha sonsuz olan bir hayatın kapısı açılacaktır.
Ahiret penceresinden baktığımızda, dünyadaki ömrün tamamı bir saatlik bir süre bile değildir. Ashabı Kehf, “Onlar mağaralarında üç yüz yıl ve buna ilaveten dokuz yıl kalmışlardı.” (Kehf süresi: 25) Halbuki uyandıklarında sanki bir gün veya daha az bir süre uyuduklarını zannediyorlardı. Tıpkı günün birinde uykudan uyandırılır gibi bütün insanlık mahşerde uyandırılacaktır.
Masamızda, duvarda veya kolumuzdaki saatler “TİK TAK” sesleriyle, sanki “ölüm var ölüm var” demektedir. Hatta bu seslerden rahatsız olanlar için dijital saatler üretilmiştir. İnsan vücudunda her an binlerce hücre ölüyor ve binlerce hücre yeniden yaratılıyor. Her gün binlerce insan dünyaya geliyor, binlerce insan hayata veda ediyor.
Öyleyse ölüm nedir? Hiçlik mi, yokluk mu?
İnanan insan, yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanmayı kendine düstur edinmiştir. Hayat dertli ve uzun olsa da kulun lehinedir. Ne yapalım Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz. Dünyadaki ömürler çok kısadır. 60-70 yıllık bir ömür, yetmişten fazla yaşayan azdır. Yunus Emre, veciz bir söz ile insan ömrünü, günün belirli saatlerinde kurulup, kaldırılan bir pazara benzetip şöyle demiştir:
“Ana rahminden geldik pazara, Bir kefen aldık döndük mezara”
Mesele ömrün kısa ve uzunluğu değil, değerlendirilip değerlendirilmemesidir. Ölüm gelmeden, ahiret azığını hazırlamamız gerekir. “Daha gencim ileride yaparım” düşüncesiyle kendimizi avutmayalım. Çünkü ölüm ansızın gelebilir. Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadıkça ölmez. Ölüm vakti tayin edilip yazılmış bir ecelidir. İnsan imanlı ve ihlaslı bir hayat yaşamalı ki, mezar penceresinden cenneti seyredebilsin. Cehennem ise ateş yeri değildir. İnsan ateşini bu dünyadan götürür.
Melekler “Ne getirdin? diye sorarlar. İnsanlar ise “Ne bıraktı” derler. Demek ki; insanın geride bıraktıkları da, başına gelecekleri de önem taşıyor. Gafil ve cahil insanlar ölen için ağlarken, arif kişiler kendi hallerine ağlarmış.
Ölüm dönüşü olmayan seferin yolculuğudur. Bu ilahi bir emir, bahane bol, toprakla başlar, toprakla biter bu yol. İhtiyarlar sırayla derken gençler de ara sıra gidiyor. Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayattır. Ağlaya ağlaya geldiğimiz dünyadan, gülerek gidebilmek için yaşamalıyız.