Mustafa Arı
Gelecekle ilgili ve geçmişte halledilmesi gereken bir sürü işlerimiz varken ölüm, başımıza gelir. Bir iki saat içinde dost, akraba, hısımlarımız ve hasımlarımız öldüğümüzü duyacak.
Bir kaç saat sonra en yakınlarımız, arkadaşlarımız ve çocuklarımız şok geçirecek ve ağlayacaklar. Cenazemizin olduğu yere, eve, hastaneye toplanacak; herkes birbirine baş sağlığı dileyecek; ani ölümdü, çok iyi biriydi diye konuşacak, erken öldüğümüzü düşünerek bize acıyacaklar.
Cenazemizin techiz, tekfin işlemleri yapılacak ve aile büyükleri cenaze namazımızın kılınacağı camiyi ve mezarlığı kararlaştıracak. Mesaj ile herkes, kendi yakınlarına bunu duyuracak.
Falan… Falan sevdiğimiz dostumuz, kardeşimiz, arkadaşımız hakkın rahmetine kavuşmuştur. Başımız sağ olsun. Cenazesi yarın öğle namazı sonrası falan camiden veya evinden kaldırılacak ve filan mezarlığa defnedilecektir.
Oturduğumuz mahalle imamına bizim için bir sela okunması rica edilecek ve hoca, mahalleye bizim öldüğümüzü duyuracak veya Belediye’den anons yaptırılacak.
Cenaze namazımızı kılacaklar. Hoca cenaze namazımızı kıldırırken bizden, “Merhum” diye bahsedecek. Herkes son bir kez ellerini bizim için kaldırıp cenaze namazımızı kılacak ve hoca cemaate dönerek: “Merhumu nasıl bilirdiniz, hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye soracak. Herkes; hakkını helal eden de etmek istemeyip de cemaatin huzurunu kaçırmak istemeyen de, “Helal olsun” diye cevap verecek.
Cenaze namazı bitince cemaatin bir kısmı evine ve işine gidecek. Bir kısmı da dünyadaki son anımıza kadar bize eşlik edecek. Cenazemiz omuzlara alınıp cenaze arabasına götürülürken annelerimiz, eşlerimiz, çocuklarımız bizim için üzülecek. Kadınların büyük çoğunluğu cenaze namazının kılındığı camiden cenaze evine geçecek. Bir kaç yakınımız da mezarımızı görmek için mezarlığa kadar gelecek.
Cenaze konvoyu mezarlığa sessizce gidecek. Mezarlığa gelince arabadan omuzlara taşınan cenazemiz, ağır ağır mezarımıza götürülecek. Cemaatin tamamı gelince de tedfin işlemleri de başlayacak. Bir hoca bir taraftan Kur’an okurken, diğer taraftan sevdiğimiz en yakınlarımız tabuttan bedenimizi çıkaracak ve kefenli bedenimizi iki metre karelik toprağa yavaşça yerleştirecek.
Cenazemizin üzeri kapatılacak ve herkes bizim için son vazifesini yapacak, birer ikişer kürek toprak atacak. En yakınlarımız bu toprağı atacak ve mezara konulmamız da bitmiş olacak.
Hoca son bir kez ayağa kalkacak ve adımızı anne adımız ile söyleyerek bize kabir hayatı ile ilgili birkaç hatırlatmada bulunacak. Hoca telkini bitirince, “el Fatiha” deyip bizimle vedalaşmanın sonunun geldiğini duyuracak.
Kabrimizin üzerine bir ibrik su dökülecek ve sevenlerimiz başta olmak üzere, herkes oradan ayrılacak. Bazıları mezarımıza bakacak ve onlar da ayrılacak. Artık kabirde kefenimiz ve amellerimizle kalacağız.
Kabir melekleri (münker-nekir) gelecek ve bize dünyada yapıp ettiklerimizi bir bir soracak. Rabbimizi, dinimizi, peygamberimizi soracak. Bu kısa sorulardan sonra namazımızın durumunu soracak.
Cenaze evinde taziyeler yapılacak, fatihalar okunacak, dualar edilecek, hatimler okunacak. İlk gün acımız onlara büyük gelse de ikinci üçüncü gün sıradan bir hale gelecek. Cenaze evi işi de son bulacak.
Bir kaç gün içinde Nüfus Müdürlüğü’ne gidilip adımız kayıtlardan düşülecek ve “öldü” denilecek. Öldüğümüzü duymayanlar, bilmeden telefonlarımızı arayacak, ya ulaşamayacak ya da telefonu açan kişi bizim öldüğümüzü söyleyecek. Böylece bir kaç hafta içinde herkes ölmüş olduğumuzu duyacak.
Nüfusta “ölü” yazıldığı gibi arkadaş ve akrabalarımızın telefonlarından da silineceğiz. Herkes numaramızı gördüğü gibi silecek.
Bizden bahsedenler adımızın başına merhum, rahmetli kelimesini koyacak ve o şekilde bizden bahsedecek. Artık unvanımız “rahmetli” olacak. Zamanla ismimizi de kullanmayacaklar. Böylece isimlerimiz de kalplerden silinecek. İşte ölünce başımıza bunlar gelecek.
Rabbim hepimize hayırlı sonlar nasip etsin. Ani ölümden muhafaza eylesin. Kul hakkıyla ölmekten, Allah hakkıyla gömülmekten muhafaza buyursun.