Mustafa Arı
13 Nisan’da mübarek Ramazan ayı başlamakla birlikte malumumuz farz olan oruçta bu ayda eda edilmektedir.
Oruç sabrın yarısıdır. Sabır ise, imanın yarısıdır. Oruç, Müslümanın sabır imtihanıdır. Sabır ise ruhu temizleyen ve iradeyi terbiye edip nefse hakimiyet kazandırır. Orucun psikolojik ifadesi budur. Ferd, iradesine sahip ve nefsine hakim olma faziletini sabırla elde eder. Sabır ferdin metanetini arttırır ve ruhunu Allah`a yükseltir. Sabır, insani kemal ve faziletin başı olduğu gibi, her hayırlı muvaffakiyetin de sırrıdır. Harpte sabreden kumandan kazanır. İlim ve sanat yolunda sabreden, alim ve sanatkar olur. Ticarette, siyasette, hulasa, hayatın her sahasında muvaffakiyet, sabrın mükafatıdır.
Sabır, insanda iki şekil alır: Biri, elem ve kedere tahammül, diğeri de arzu ve iştihlara mukavemettir. Oruçta bu iki şeklin ikisi de mevcuttur. Körük ağzında demir döven oruçlu bir mümini düşününüz. Bu kamil insan, bir taraftan açlık ve susuzluğun elemine sabrederek çekici ile kızgın demiri döverken, öbür taraftan da arzu ve iştihlarına direnmek suretiyle hırçın nefsini dövüp terbiye etmektedir.
Bunun içindir ki sabır fazileti, Kuran-ı Kerim`in birçok ayetlerinde övülmüş ve “Allah sabreden kullarıyla beraberdir” buyrulmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz de sabrın, “imanın yarısı” olduğunu söylemişlerdir.
Sabra götürdüğü ve bu faziletin iktisabına en müessir bir vasıta olduğu içindir ki, oruç Müslümanlara farz kılınmıştır. Sabretme faziletiyle bezenmiş bir müminin, en kötü işler ve hadiseler karşısında bile ümitsizliğe kapılıp nefsine hakimiyeti sarsılmaz. Bu sebeptendir ki müminler arasında intihar vakası görülmez. Çünkü intihara götüren başlıca sebep, ümitsizlik, bezginlik, kısaca, sabırsızlıktır.
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” emrine uyan mümini ümitsizliğe ve bezginliğe düşürecek dünya hadiselerinden hiçbir hadise yoktur.
Mümin en kötü hadiseyi bile sabır silahı ile karşılamaya daima hazırdır. Oruç sayesinde bu hususta kafi derecede idmanlıdır. Buna mukabil sabır faziletinden mahrum olan bir kimseyi, ömrünün her anında ya hastalık veya ölüm tehlikesi beklemektedir. Böyle bir insanı aldığı ani bir acı haber, karşılaştığı kötü bir vaziyet birden yere serebilir. Zamanımızda şeker, kalp ve tansiyon hastalıklarının alabildiğine arttığı malumdur. Bu artışın sebeplerinden biri ve hekimlerin dediğine bakılırsa en ehemmiyetlisi; üzüntü, huzursuzluk, yani, sabırsızlıktır.
Her gün nahoş vaziyetlerle karşılaşan günümüz insanları sabır faziletinden mahrum oldukları için, içlerini kemirmekte ve çok sevdikleri hayatı kendilerine zehir edip hastalanmaktadırlar. En yakın ve sevdiği bir kimsenin ölüm haberini alan bir müminin sabırlı ve cesaretli bir eda ile “Hepimiz Allah’ın inayeti ile var olduk ve hepimiz dönüp Allah`a gideceğiz” mealindeki ayet-i kerimeyi okuyarak sükuta varması ne ulvidir. Bir de bunun yanında feryat edip saçını başını yolan münkirin perişan halini düşünürseniz, sabrın insan hayatı için ehemmiyetini anlarsınız. Her nimet gibi ahlaki faziletler de cehd ile ve eleme tahammül idmanıyla elde edilir. Sabır faziletinin idmanı da, İslam’ın farz kıldığı oruçtur.