SELEN GÖKSAL – Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi (Karacabey Anadolu Lisesi Mezunu)
Saat 05.00
Balkondan hafifçe eğiliyorum sokağı dinlemek adına. Ortalıkta sadece derin bir sessizlik. Ben biliyorum bu sessizliği, sessizliğin çığlığını…
Çok geçmez kulaklarımı rahatsız eden bir ses: konteynırın kapak sesleri…
Nedir diye bakıyorum. Açılan kapağa eğilmiş bir kask ve boyundan büyük bir çuunla çörü çöpü ne varsa dolduran bir çocuk. Belki Suriyeli, belki bizim. Ne fark eder ki. O bir çocuk.
Çocuk bir başka konteynıra doğru yol alırken yeni sesler geliyor. Yaklaştıkça görüntüler netleşiyor. Bu kez, can dostumuz bir köpek. Dağılan çöpler arasında kayboluyor. Kuyruğunu sallıyor durmaksızın. Belli ki bir şey bulamıyor. Çok geçmeden o da bir başka konteynıra doğru yol alıyor.
Ardından gelenler ise ellerinde içki şişeleriyle ha devrildi ha devrilecek alkolikler. Kimi feleğe küfrederken kimi şarkı söylüyor, söylemek denirse.
Tam o anda bankta yırtık battaniyesize sarılmış evsiz bir adam. Sadece gözleri görünüyor. Eliyle onlara işaret ediyor gürültü yapmayın dercesine.
Saat 3, 4, 5, bunlar sadece bir sayı değildir. Bazen bu saatlerin birinde çocuklarının gözü önünde şiddet gören, öldürülen bir kadının çığlığı duyulur karanlığı delercesine.
Saat 05.00 yerini 06.00’ya bırakırken çöp toplayan çocuklar, bağımlılar, evsizler, itilmişler, bakıp da göremediklerimiz sonraki gece için köşelerine çekilirlerken, çalışanlar da aceleyle metronun kuyusunda yutulup gidiyorlar.
Yaşamın gerçeği midir, kaderi midir? (ki buna itirazım var) bilmem artık ama artık bu olguyla yüzleşme zamanı gelmiştir, hatta çoook geçmiştir. Daha fazla gecikmek İNSANSIZLIĞIMIZDIR.