Nevzat Çakır
Türk Dil Kurumu’ndaki anlamı “Bir partiden yana olmak” demektir. Anlamı itibariyle normal bir kelimeymiş gibi görünse de, aslında çok tehlikelidir. Partizanca düşüncede olanlar; kendisinden olmayanlara acımaz, duruma göre sahte gülücükler veya timsah gözyaşları döker, insanlar arası kutuplaşmayı ve bölünmeyi tetikler, toplumu huzursuz eder.
‘Partizanlık’ kavramı, tüm dünyada siyasetin ortaya çıkışıyla birlikte doğmuştur. Ve siyaset var olduğu müddetçe partizanlık da yaşamaya devam edecektir. Partizanlığın en çok görüldüğü ülkeler arasında Türkiye’nin de olduğunu söylersek sanırım yanılmış olmayız.
Ülkemizde partizanlık AK Parti’den önce de vardı. Ancak bana göre, hiç bu kadar kendisini net bir şekilde göstermemişti. AK Parti’nin yaklaşık 20 yılda bu ülkeye neler kattığı, neleri götürdüğü ile ilgili yorum yapmak istemiyorum. Bu konuşulması ve tartışılması gereken ayrı bir konu! Sadece bu yazıyı okuyan sizler, hayatınızdan maddi manevi memnunsanız, gelecekten umutluysanız AK Parti size göre başarılıdır. Ancak durum tam tersi ise AK Parti başarısızdır. Olay bu kadar basit!
“Peki AK Parti değilse kim ve hangi parti?” diye soracak olursanız, bence “hiçbiri” derim. Çünkü AK Parti sayesinde bu ülkeye öyle bir siyasi anlayış empoze edildi ki, bundan sonra iktidara gelecek olan hangi parti olursa olsun, bu partizanlığa devam edecek. ‘İntikam alma’ veya ‘hesap sorma’lar başlayacak. Yaşın yanında kuru da yanacak. Bugün gücün yanında olanlar, hemen çark etmeye çalışacak. Şanslı olanlar hayatlarına kaldıkları yerden devam edecek. Şanslı olmayanlar ise maddi-manevi sıkıntılı bir hayatla karşı karşıya kalacaklar. Çünkü ülkemizde güç odaklı bir siyasi anlayış olduğu sürece, bu ülkeyi kimin ya da hangi partinin yöneteceğinin de bir anlamı yok!
“Peki çözüm ne?” diye sorarsanız söyleyeyim;
Bence tüm siyasi partilerin kapatılması gerek. Bunun başka yolu yok!
Artık bu ülkede çok partili sistem ‘güç’ odaklı çalıştığı için tüm partiler feshedilmelidir!
Gerçekten bu ülkeye ve ülke insanına hizmet etmek istiyorsanız, lütfen tüm partileri kapatın. Yeni bir sistem kurun. Örneğin, ‘Halkın Yönetimi’ olsun. Gerçek anlamda halkın seçtiği kişiler meclise milletvekili olarak gitsin.
Örneğin; Bursa’nın 20 milletvekili çıkarma hakkı var. Belirli kriterler çerçevesinde herkes milletvekilliğine aday olabilir. Aday olanlar kendi propagandasını kendisi yapsın. Sonuçta artık sosyal medya gibi güçlü bir platform var! Halka ve kitlelere ulaşmak o kadar zor değil. Daha sonra Bursa’da yapılan seçimde en çok oy alan 10 erkek ile 10 bayan Bursa milletvekili olarak meclise gitsin. Tam anlamıyla halkın direkt seçtiği kişiler milletvekili olsun.
Tüm iller için belirlenen milletvekili sayıları da Bursa örneğinde olduğu gibi bu sisteme göre yapılacak seçim sonuçlarına göre belirlensin. Ve 300’ü erkek, 300’ü de kadın olmak üzere 600 milletvekili ‘gerçek anlamda halkın seçtiği’ kişiler olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yerini alsın.
Herhangi bir parti kanalı olmadan direkt halkın seçtiği 600 milletvekilli de, kendi aralarında yapacakları seçimle Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek ‘Başkan’ı belirlesin. Ancak Başkan olacak kişiye çok fazla yetki verilmesin. Ülke adına bir karar alınacaksa son sözü halkın direkt olarak ‘seçtiği’ milletvekilleri verecekleri oylarla söylesin.
Şunu özellikle belirtmek isterim; hangi yönetim biçimi olursa olsun, mutlaka kusurları ve tartışılacak yanları olacaktır. Hiçbir yönetim sistemi dört dörtlük değildir. Önemli olan ‘katılımcı’ bir anlayışla, ‘tek adam’ olmadan, halkın tüm beklentilerine kulak vermektir. Unutmayalım birlikten kuvvet doğar…
Şimdi bu önerime kiminiz gülebilir, kiminiz hak verebilir. Tüm düşüncelerinize saygım var. Ayrıca iktidar veya muhalefet partili olsun, şuan mevcut milletvekillerinin çoğu bu sistemi asla kabul etmek istemezler. Çünkü böyle bir sistemde yeniden seçilemeyeceklerini bilirler. Ancak bu ülkeyi gerçekten seviyorlarsa, şu partizanlığı artık bitirsinler ve partilerini feshetsinler.
Tüm siyasi partileri kapatarak ‘partizanlık’ tabii ki bitmez. Ancak etkisi bu sistemle oldukça azaltılabilir. Bu ülkenin ‘insana değer veren’ bir hizmet anlayışına ihtiyacı var. Takım tutar gibi siyaset yapılmaz. Takım tutar gibi yapılan yanlışlar görmezlikten gelinemez. İyiye iyi, kötüye kötü diyemeyen bir insan iki yüzlüdür. Partiyi arkasına alarak işe girenler, acaba o işi hak ettiklerini ya da başkalarının hakkını yediklerini düşünüyorlar mı? Vicdanları rahat mı?
‘Bu kişi bizim partiden, o kişi bizim partiden değil. O nedenle bizim partiden olmayana iş vermeyelim’ demek hangi dine, hangi insanlığa sığar.
Bunu yapanların, bu düşüncede olanların kıldıkları namaz sizce kabul olur mu? Bir de utanmadan Allah’ın huzuruna çıkan bu insanlar hiç mi düşünmezler?
Kabul edin veya etmeyin, işinize gelsin ya da gelmesin çok partili sistem artık ülkemize uygun bir yönetim biçimi değildir. Davası hizmet olan bir kişi için parti önemli değildir, önemli de olmamalıdır. Ama davası ‘kendi geleceği’ olan biri için parti, güç ve para her şeyden ve herkesten daha önemlidir!