İsmail Hakkı Özsarı
Zamanın birinde bir köyde zenginliği ile nam salmış bir adam yaşıyormuş. Köyün hatta o yörenin ağasıymış. Aynı köyde bir de delidolu, gözü pek, cesur bir delikanlı ömür sürüyormuş. Bu delikanlının güzel mi güzel, dillere destan, katıldığı her yarışı kazanan bir atı varmış.
Ağanın gözü bu attaymış. Nasıl yapsa da bu ata sahip olsa diye düşünürmüş. Satın almak istemiş fakat delikanlı razı olmamış. Ağa bu atın hasretiyle yanıp tutuşurken adamlarından biri bu durumu fark etmiş.
Ağaya yaklaşarak: “Ağam üzülme, akşama o atı ahırda bil” demiş. Ağa nasıl olacağını sorunca: “Merak etme sen ağam” diye cevap vermiş.
Adam, delikanlının her akşam köye döndüğü yolun kenarına yüzükoyun uzanmış. Delikanlı yaklaşınca da; “Ah karnım, ölüyorum” diye inlemeye başlamış. Durumu gören delikanlı atından indiği gibi adamın yanına gitmiş. Onu yerden kaldırarak atına bindirmiş, kendisi de atın ipinden tutarak yürümeye başlamış.
Ancak ne var ki birkaç dakika sonra adam atın ipini yularından söküp hızla uzaklaşmaya başlamış. Delikanlı atın boşa çıkan ipi elinde adamın arkasından bağırıyormuş: “Bir dakika, bir dakika az dur bir şey söyleyeceğim. Sakın bu ata bu şekilde sahip olduğunu kimseye söyleme.”
Adam gülerek: “Neden? Enayi olduğun anlaşılmasın diye mi?”
Delikanlı üzgün bir şekilde: “Hayır onunla ilgisi yok. Fakat sen olayın böyle olduğunu herkese anlatırsan bir daha hiç kimse yol kenarında yardıma ihtiyacı olan bir başkasına yardım etmez!”
Sevgili okurlarım, kıssadan hisse diyelim. Bizim toplumumuzda iyilik ve iyilik yapma üzerine öyle çok söz vardır ki birkaçını söyleyiverelim: “İyilik yap denize at. Balık bilmezse Halik bilir.” “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” “Karşılık beklemeden iyilik yap.” “Yaptığın iyiliği unut fakat sana yapılan iyiliği unutma”
Eğri oturalım doğru konuşalım. Bizler bu kadar kâmil (olgun) insanlar değiliz ki böyle olabilelim. En azından iyilik yaptıklarımızdan kötülük görmememiz gerekir diye düşünürüz. Ne demişler; “Gönül umduğuna kırılır”
Şöyle bir çevreme bakıyorum da kendim de dâhil o kadar çok gönlü kırık insan var ki!
Bir fıkra vardır Nasreddin Hoca ile ilgili: Hoca’ya falan adam seni dövecekmiş demişler. Hoca da düşünmüş düşünmüş bir türlü anlam verememiş; “Yahu ben o adama bir iyilik de yapmadım ki beni niye dövsün” demiş.
Bazı insanlar ebeveyn (anne baba) karakterlidir. Özellikle ailelerine, hısım akrabalarına karşı sorumluluk duyguları zirvededir. Onları düşünmekten kendilerini boş verirler. Bir gün olur bu özverilerinin ne kadar boşa gittiğini görünce de inanılmaz hayal kırıklığına uğrarlar. Bir de dost görünümlü yaratıklar vardır. Bunlar bal arısı gibidir. Ağızlarında bal kıçlarında iğne! Hiç ummadığınız zamanda ısırıverirler.
Tüm yaşadıklarımdan şu dersi çıkardım diyebilirim: “Size bahşedilen bu hayatı başkalarını memnun etmek için feda ederseniz sonu hayal kırıklığı olur.” Böyle derken bencil olun demiyorum. Dengeyi kurun. Sadece vererek mutlu olamazsınız. Mutluluk hem almakla hem de vermekle mümkün olabilir.
BAZI TİPLER
Bu günkü yazımda, sizin, bizim hepimizin çevresinde var olan çok kimsenin bir şey sandığı, gerçekte hiçbir şey olmayan tipleri anlatacağım.
Bu tipler nüfus kâğıdına bakmadan adını soyadını söyleyemez. Eline verilen kâğıdı güçlükle okurlar. Tokalaşırken lütfen elinin ucunu uzatır ve karşısındakinin yüzüne bakmaktan kaçınırlar. Konuşma, yazma ve başka becerileri olanları çekemezler. Ama kendilerinden söz edilmesini, alkışlanmayı, övülmeyi çok isterler. Kimselerin önlerine geçmelerini istemezler. Kıskançlık ve kışkırtıcılık ve karıştırıcılık iliklerine kadar işlemiştir. Çıkarları için önünde eğilmeyecek kimse, öpülmeyecek ayak yoktur.
Her devrin adamıdırlar. Hak etmedikleri mevkilere gelmeyi çok isterler. Sonrada ağaca çıkan maymunun yük yükseldikçe popo açıklığının artması gibi bütün kişilikleri ortaya dökülür. Toplum dışıdırlar. Hiçbir akrabalık, dostluk ilişkileri yoktur. Onları toplumsal etkinliklerin bir tanesinde bile göremezsiniz. Cimriliği tutumluluk gibi göstermeye çalışırlar. Bir demet soğan için üç manav, bir top tuvalet kağıdı için beş market dolaşırlar.
Tavşan pisliği gibi ne kokar ne de bulaşırlar. Kendilerinden başka kimseyi beğenmezler. İlkel ve kabadırlar. Tembel oldukları halde çalışkan görünmeye çalışırlar. Tartışmalara kendileri katılmaz, başkalarını kışkırtarak öne çıkarırlar. Ana diline egemen değildirler. Konuşmaları kabadır. Her fırsatta hakarete kalkışırlar, karşılığını görünce de ses çıkarmazlar.
Arkalarından atıp tuttukları ile karşılaşınca kara yüzlerinde karanfiller açar. Çok rahat yalan söylerler. Sıkışınca da inkâr ederler. Görgüsüzdürler. Kabalaşarak ilgi çekme meyilindedirler. Sözde demokrat ve uygardırlar. Ancak kendisi gibi düşünmeyenlerle ilişkilerini dargınlığa kadar vardırırlar. Size işleri düşünce elinizi eteğinizi öperler, işleri bitince de tekmeliyi verirler. Yüzlerine tükürülecek bu kişilerle birlikte olmak büyük şansızlıktır.