SİBEL ÖZSOYSOP OK – YATIRIM UZMANI/ LİDERLİK KOÇLUĞU
İnstagram: baskabakis3Dakademi
Ne oldu? Ezberiniz mi bozuldu?
Evet… Biraz da ezberiniz bozulsun diye bu başlığı attım. Herkes ‘sev beni seveyim seni’ der. Peki hiç düşündünüz mü ben kendimi YARGILAMADAN, DÜRÜSTÇE ne kadar severim?
Şöyle gözlerinizi kapatıp adamakıllı bir düşünmenizi rica ediyorum… Kapatın kapatın gözlerinizi ve derin nefes alarak düşünün…
En son kendinizle ne zaman bomboş… boş ama her şeyden uzak, adamakıllı boş bir zaman geçirdiniz?
En son ne zaman içinizdeki “Ben”le dost olup bir kahve içtiniz? Baş başa!
En son ne zaman şöyle bir hayatınızı dinlediniz? İçinizdekilerle doya doya konuştunuz başkalarını suçlamadan?
En son ne zaman ruhunuzu şımarttınız? Unuttuğunuz yaşam sevincine; ‘Hadi gel seninle bir eğlenelim’ dediniz.
Ya da düşüne düşüne yürüyelim… Yürüdükçe prangalardan kurtulalım.
Küstüğünüz kalbinize; ‘Gel be kalbim, yaşadıklarınla anlaşıp barışalım…’ dediniz mi?
En son ne zaman kaygı duymadan, kendinize kızmadan, “bunlar da geçer, her şeye rağmen sen HARİKASIN, SENİ SEVİYORUM KENDİM” dediniz…
En son ne zaman kendinizle BARIŞTINIZ?… Hiç kimseyi suçlamadan, birilerini yaşadıklarınızdan sorumlu tutmadan… Bir başkası yüzünden değil, ‘ben seçimlerimi yaşıyorum’ diyebildiniz kendinize… Ve hiç kıvırmadan, cesurca, mertçe…
En son ne zaman ACITSA da kabul ettiniz olduğunuz gibi TÜM VARLIĞINIZI?…
Ne zaman sevdiniz kendinizi? İncitmeden, üzmeden, kimse sevsin diye beklemeden.
Hiç yargılamadan! ‘Oram şöyle buram böyle, boyum kısa, kiloluyum, borcum çok, param yok demeden…’ En son ne zaman kusurlarınızla, var’larınızla, yok’larınızla her şeyinizle kendinizi sevip kabul ettiniz?
En son ne zaman ona buna bahane bulmadan, birilerini mutsuzluğunuz için suçlamadan yaşadınız? Çocuk hasta, kocam/karım huysuz, işler zor, anam / babam ilgi bekler demeden… Her seçimin sorumluluğunu alarak gerçekten en son ne zaman yaşadınız?
Sizin mutsuzluğunuz, öncelikle size aittir. Diğer tüm duygularınız gibi. Başkalarını sorumlu tutmaktan vazgeçin. Kendinize odaklanın. Kendinize kulak verin. Kendinizi gerçekten dinleyin. “Ben ne istiyorum? Bunu niçin istiyorum?” diye kendinize sorun ve cevaplarınızı kendinize dürüstçe verin. Korkmayın, başkası duymaz! Kendinizle konuşurken cesaretli olun.
Hayat bazen bize ağır yükler getirir. Evlat, ana – baba, eş kaybı en ağır olan acılardır. Sağlık kaybı, hastalık en acı ikinci durumdur. Kendinizde ya da yakınlarınızda olduğunda dünya dar gelir. Baş edemeyeceğimizi düşünürüz. Sevdiğimizle birlikte canımız yanar.
Bu ağır duygularda bile olanın farkında olup, soruna değil çözüme odaklanmak için çaba sarf etmeliyiz. Durumla yüzleşip, acıyı yaşamak en doğru olandır. Sonrasında hayatta yol alabilmek için mutlaka profesyonel yardım almalıyız.
Bu yukarıdaki iki ağır duygu (ölüm ve sağlık kaybı) sonuna kadar yaşanacak gerçek acılardır. Baş edebilme gücü herkese göre değişse de hayatın içinde bir orta yol bulunur ve yaşam acıya rağmen devam eder. Çoğunlukla kabulleniş bir yerde filiz verir. İnsan acısıyla yüzleşir.
Bunların dışında diğer tüm bizi karamsarlığa iten kendimizi değersiz, güvensiz, mutsuz hissettiğimiz durumlarla baş edebilecek program içimizde mevcuttur. Bunun için de kendimizi sevmeyi ve olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenmeliyiz.
Sevgi, huzur ve denge; önce kendi içimizde başlayan oluşumlardır.
Siz kendinizi sevmedikçe, kendinizle iç huzuru bulmadıkça, kendinizle sakin bir dengede olmadıkça o ‘dış etkenler’ sizi her zaman aşağı çeker. Ancak kendisini seven, sevgisini paylaşabilen insan çevresinden de sevgi görür.
Hayatın doğal akışı içinde olabilecek sorunlarla yüzleşip, sorumluluk alan insanlar huzurlu olur. Birileri hayatınıza sıkıntı katmaya çalışsa bile kendini seven, kendine inanan insan dengede olur. Sonuçta ayakta kalır. Ruhu ve kalbi sevgiye döner. Tıpkı yüzünü güneşe dönen çiçekler gibi…
Unutmayın! Hayat kabul edip sevmekle dengede olur. Önce kendini kabul et ve sev, sonra da sevgini paylaş. Paylaş ki çoğalsın…