İsmail Hakkı Özsarı
Tatil yaptığımız sahil kasabasının deniz kıyısında yürüyorum. Denizin karşı tarafında yolun öte yakasında oyuncak ve salıncaklarla dolu çocuk parkı var. Bir ara gerçek silah sesini andıran bir ses! Dönüp baktığımda gerçeğine uygun otomatik bir silahlı çocuk. Önünde mazlum mazlum oturan kediye nişan almış dırrrt dırrt diye sözüm ona ateş ediyor.
Çocuğa sözüm yok. O daha küçük ve yaptığının farkında değil. Asıl sözüm oğlunun bu davranışına pişmiş kelle gibi dangalakça sırıtan babasına: Be adam diyeyim. Çocuğu vahşi bir kültürün uğursuz temsilcilerinden biri olarak yetiştirdiğini düşünemiyor musun?
İnsan dediğin, hayatı çocukluğunda oynadığı oyunlardan öğrenir. Buralarda gerçek hayatta üstleneceği rolleri benimser.
Oğlunun yetişkin olduğunda maç skorlarını kutlamak için yoldan geçenleri vurabileceğini görmüyor musun?
Alkolün de etkisiyle düğünlerde sağa sola ateş edip canlar alacağının farkında değil misin?
Açık açık söylemek gerekirse; bu milletin büyük bölümü silah karşısında derin bir saygı ile eğiliyor. Yine bu milletin bir kısmı “TÖRE İNDİRİMİ” ile cinayetlerini kutsayan bir hukuk geleneğinin kurbanı…
Aile arasına girilmez öğretisiyle karısını sokakta kıtır kıtır kesen adama dokunmayan güvenlik güçlerinin olduğu bir millet.
Silah bu toprakların söylencesinde mertlikle, delikanlılıkla, yiğitlikle birlikte anılır. Gerektiğinde tespih çekilir gibi çekilir. Oysa gerçek tam tersidir. Mert olmayan, kuşku içinde yaşayan hatta cinayet işleyen adamların büyük çoğunluğunun hayatlarını korku içinde geçirdikleri bilimsel olarak saptanmıştır.
Sevgili anne- babalar; her çocuk aslında bir yanıttır.
Hangi çocuğun karnını yarsanız içinden anne babası çıkar.
Gelin çocuklarınıza küçük yaşlarda çentik atıp onları anadan-babadan hasarlı yetiştirmeyin.
Bu yazıda anlatmak istediğim o dur ki; çocuğunuza aldığınız oyuncaklar, oynadığı oyunlar onun kişiliğinin belirlenmesinde çok etkili olacaktır.