İsmail Hakkı Özsarı
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nü kazanan öğrencilerin olduğu sınıfa hoca ilk derse girer. Çocuklara şöyle bir soru sorar: “Niçin Boğaziçi Üniversitesi ve niçin Bilgisayar Mühendisliği?”
Sınıfta tık yok. Orta sıralardan ezile büzüle parmak kaldıran bir öğrenci şöyle der: “Hocam seçenekleri söyleyin”
Çocuklar çok zekidirler. Boğaziçi’ni kazandıklarına göre buna şüphe yok. Ancak bir sorun var; Aldıkları eğitimin niteliği! Sınav kazanma amaçlı ve çoktan seçmeliye dayanan bir eğitim. Sonuç da bu zeka düzeyine sahip öğrencilerin bile kendini ifade edemeyişleri…
Günümüz eğitim sisteminde sınav, araç olmaktan çıkmış, amaç haline gelmiştir. Bu sistemde neyi öğrendiklerinin, neyi öğrenmediklerinin hiçbir önemi yoktur.
Zira bu eğitim anlayışında:
– Eğitimin birinci ilkesi, sınav kazanmaktır.
– En iyi öğrenci, sınav kazanan öğrencidir.
– En iyi öğretmen, sınav kazandıran öğretmendir.
– En iyi aile, çocuğunu sınava en iyi hazırlayan ailedir.
– En iyi okul, sınav kazandıran okuldur.
Anlayacağınız, uygulanan sınav sistemi de çocukları bir bilgi işlem makinesi gibi görmekte, sonuçları da buna göre değerlendirmektedir.
Oysa doğru eğitimin ilkesi, insan kişiliğini geliştirmek, doğru davranışlar kazandırmak olmalıdır.
Ne yazık ki öğretmenler de bu ölçülere göre yeniden tanımlanmakta, yeniden biçimlenmektedir. Öğrenci üzerindeki davranışlarının ne kadar olumlu ya da ne kadar olumsuz bir etki yapacağının farkında olmayan öğretmen tipiyle karşı karşıyayız.
Yeri gelmişken yazmadan geçemeyeceğim. “Kitap okuma, test çöz diyen” Türkçe öğretmeni tanıdım. Hayretler içinde kaldım.
Öğretmen de ne yapsın çıkış yolunu; “Sınav kazandıran öğretmen olmakta” buluyor.
Şimdi düşünelim;
– Aileler düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, sadece yüklenen bilgiyi geri veren insanlar yetişsin diye mi bunca maddi ve manevi sıkıntılara katlanıyor?
– Çocukların, gençlerin yılları bunun için mi alınmalıdır?
– Öğretmenler bu tip bir eğitim vermek için mi yetiştirilmelidir?
– Bu yapılanlar gerçekten eğitim midir?
– Mutlu insan, yaratıcı insan, yetkin insan bu sistemin neresindedir. Allah aşkına!…
İNSANLIĞI BEKLEYEN TEHLİKE
Televizyon haberlerinde sık sık izliyorum. Afrika’nın en yoksul ülkelerinden Somali’den haberler veriliyor. Kucaklarında çocuklarıyla yürüyen kadınlar. Hepsinin yazgısı aynı. Dünyada olup biten kirli işlerden, pis ilişkilerden habersizler. Çocuklarının acılarını yüreklerinde hissederek sağa sola boş boş bakışlarla dolaşıyorlar.
Birinde, kadının birinin tek çocuğu açlıktan ölmesin, canı kurtulsun diye önüne çıkan ve hiç tanımadığı bir yabancıya çocuğunu vermek istediğine tanık oldum.
Çok etkilendim. İçim parçalandı.
Ellerinde su şişeleri, çocuklarını çadırlarının bulunduğu yere ulaştırmaya çalışıyor. Çocuklardan hangisinin durumu kötüleşirse hemen oracıkta bırakıyorlar. Çünkü ellerindeki suyu boşa harcamak istemiyorlar. Hiç değilse bir başkasının kurtulma ümidi var.
Yani “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” mantığıyla davranıyorlar. Böyle davranırken de yüzlerindeki acının tarifi imkânsız.
Şimdi soruyorum: Dünyanın kaynaklarını hovardaca kullananların ve paylaşım adaletsizliği yaratanların bu manzaraların karşısında vicdanları rahat mı? Akşam olup da başlarını yastıklarına koyduklarında rahat uyuyabiliyorlar mı? Eğer gereken yapılmazsa 500 bin çocuk daha ölecekmiş. Yapılan araştırmalara göre dünyada her 6 dakikada bir çocuk açlıktan ölüyor. Her 8 kişiden biri de açlığın tehdidi altında.
Dünyanın diğer gelişmiş ülkeleri de bu durum karşısında “düşene bir tekme de sen vur”anlayışı içindeler. Açlıkla, sefaletle pençeleşen bu ülkelerin topraklarını bir şekilde ellerinden alıyorlar ya da yok pahasına kiralıyorlar. Böylece aç insan kendi toprağında yetişen gıda maddelerini parası olmadığı için alamıyor.
Hani bir ülke var, bilirsiniz.
“Hristiyan misyonerler Afrika Ülkelerine gidiyorlar. Ellerinde İnciller, yerlilere cennet vaat ederek, İncilleri ellerine veriyor ve gözlerini yummalarını söylüyorlar. Yerliler gözlerini açtıklarında İnciller ve Hristiyanlık kendilerine tüm topraklar ve yeraltı zenginlikleri Hristiyanlar kalmış oluyor.
Aynen böyle olmuş ve olmaya devam ediyor.
Gelecekte önlem alınmazsa su savaşlarının emareleri görülmekte! İstediğiniz kadar zengin olun. İstediğiniz kadar paranız olsun. Eğer su kaynakları tükenirse zenginliğiniz de, paranız da bir işe yaramaz.
Dünyadaki açlığa çözüm bulmak için daha fazla üretime gereksinme yoktur. Her yıl milyarlarca ton gıda maddesi çöplüğe gidiyor. Açık büfe yemek veren çok yıldızlı otellere, tatil yerlerine bakıverin. İsraf karşısında içiniz sızlar.
Sadece kendini düşünmek, insanlığın ortak malı olan kaynakları hakça paylaşmamak, aşırı savurganlık da insanlık suçudur!