Mustafa Arı
Sorumluluk; bir insanın görevlerini yerine getirip getirmediği, iman, amel, fiil, söz ve davranışlarının doğru olup olmadığı konusunda hesaba çekilmesi demektir.
Her insanın sorumlulukları, hak ve görevleri vardır. İnsanlar; inanç, söz, fiil ve davranışlarından, sahip oldukları nimetlerden; bedeni, eli, ayağı, gözü, kulağı, dili ve aklını iyi ve hayırda kullanıp kullanmadıklarından, ilmi ile amel edip etmediklerinden, görevlerini yapıp yapmadıklarından, insan haklarına riayet edip etmediklerinden sorumludurlar.
Allah, bir ayette: İyice bilmediğin şeyin ardına düşme, zanla hareket etme, bilmediğin konularda konuşma” buyurarak yasak koymaktadır. Çünkü göz, kulak ve kalp bunların hepsi yaptıklarından; göz gördüğünden, kulak duyduğundan, kalp düşündüğünden, bunların kötü olanlarından sorumludur ve ahirette sorgulanacaktır.
Yöneticilerin sorumluluğu, halkın yararını gözetmektir. Halkın haklarını korumak, herkese adil ve tarafsız davranmak ve zulmetmemektir. Halkın görevi ise üzerine düşenleri yapmak ve konulan kurallara uymaktır.
Ana-babanın çocuklarına karşı sorumluluğu, onları sağlıklı, eğitimli, terbiyeli ve dindar olarak yetiştirmek, çocukların görevleri ise ana-babalarının sözlerini dinlemek ve onlara iyi davranmaktır.
Yalan sözü, yalancı şahitliği, iftira etmeyi, körü körüne ve bilgisizce başkalarını taklit etmeyi ve kötü işleri kurgulamayı yasaklamaktadır. Mümin, sadece bildiği konuda konuşmak, bildiğini, gördüğünü ve duyduğunu söylemek zorundadır. Müslüman, zanna göre hareket edemez.
Allah, fert ve toplumlara peygamberlerin tebliğ ettiği emir ve yasaklara, helal ve haramlara, öğüt ve tavsiyelere uydular mı uymadılar mı diye; peygamberlere ise dinî kuralları insanlara tebliğ ettiler mi etmediler mi, fert ve toplumlar davete icabet ettiler mi etmediler mi, Kuran ahkamını uyguladılar mı uygulamadılar mı diye soracaktır.
Bütün insanlar, üstlendikleri görevlerden sorumludurlar. Dolayısıyla her insan görevini hakkıyla yapıp yapmadığından sorgulanacaktır. İnsan göz, kulak, dil, el, ayak, kalp ve diğer uzuvlarından, ilmi ile amel edip etmediğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından sorgulanacaktır.
Yöneticiler, yönettiklerinden, Verilen söz ve yapılan sözleşmelerden, Peygamberler, dini tebliğ edip etme diklerinden, Fert ve toplumlar, ilahi kurallara uyup uymadıklarından sorgulanacaklardır.
Eğer unutur veya hata edersek, Rabbimiz bizleri mesul tutmasın.
VEFAT EDENE KARŞI GÖREVLERİMİZ
Her insan ölecek yaştadır. Ölüm temenni edilmez.
Müminin görevi ölümü hatırlamak ve ölüme hazırlıklı olmaktır. Ölüme hazırlanmak demek, her işini dürüst yaparak ölüm sonrası Allah’a verilecek hesaba hazırlanmaktır. Bu da ancak Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmakla mümkündür.
Ölmek üzere olan bir Kardeşimizde ölüm belirtileri görüldüğünde, eğer zorluk yoksa hasta kıbleye karşı sağ yanı üzere çevrilir.
Ayakları Kıble’ye doğru ve başı biraz yükseltilerek arkası üstüne de yatırılabilir. Ölüm Olayı vuku bulunca, Gözleri kapatılır, Çenesi bağlanır. Üzerine boylu boyunca bir örtü çekilir ve bundan sonra yapılacak işlere başlanır.
Ölüm haberini duyanlar hemen Allah’a sığınırlar, yani “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun -Biz Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz” derler.
Yakınlarını ve sevdiklerini kaybedenler elbette üzülür ve ağlarlar. Bu tabiidir. Dinimiz bunu yasaklamamıştır. Dinimizin yasakladığı aşırılıktır; bağırıp çağırmak, saçı ve başı yolmaktır. Ölünün yüzünün açılarak öpülmesinde bir sakınca yoktur. Peygamberimiz, Osman İbn Mazun’un cenazesinin üzerine kapanarak onu öpmüş ve ağlamıştır. Hatta gözyaşları mübarek yanakları üzerine aktı.
Bir insanın ölüleri için yapacağı dua ve hayırdan onların yararlanacağını ifade eden ayet ve hadisler vardır. Ölülere Yasin süresi okunur. Bir şeyler okunması için 7., 40., 52. gün ve çenenin düştüğü kabul edilen 3. gün veya sene-i devriyesi beklenmez. Cenaze yıkanmadan başında okunmaz, ayrı bir oda da okunur. Allah’ın affetmesi için dua edilmelidir. Cenaze namazı duadır. Tanısak da, tanımasak ta gördüğümüz cenazenin namazını kılmalıyız. Cenaze götürürken slogan atılmaz, tekbir getirilmez. Cenazenin ardından kötü söz söylenmez, lanet okunmaz.
Ölüm günü, ölüm şekli kötüye yorulmaz. Çelenk, çiçek vb. israf işleri yapılmaz. Alkışla gömmek yoktur. Kabre konulunca da Yasin, Mülk, İhlas, Felak, Nas, Fatiha ve Bakara Suresi’nin ilk ayetleri okunmalıdır. Telkin vermek tavsiye edilmiştir. Münker Nekir’in soracağı soruların cevapları hatırlanmış olur. Çünkü kabirde yatan, kabrin etrafındakileri duyar.
Ölen kimsenin aile fertleri taziye edilir, sabır dilenir. Cenaze evi halkına akraba ve komşuların yemek vermesi müstehaptır. Fakat cenaze evinin yemek, helva hazırlayıp başkalarına ikram etmesi mekruhtur. Çünkü ziyafet vermek sevinçli zamanlarda meşrudur.