Mustafa Arı
Bu günkü yazımda önemli gördüğüm bir hususu okurlarımla paylaşmak istedim. Anne babanın çocuklarına, çocukların da anne babalarına nasıl davranmaları aile ve toplum açısından büyük önem arz eder.
Ana babaya hürmet gerekirken, çocukların onlara argo kelimeler kullanması, anne babasını hakir görmesi, evin içindeki kurallara örf ve adetlerimize göre değil de çocukların istekleri doğrultusunda hareket edilmesi, eve misafir kabul edilmemesi, huzursuz olunması, çocukların odalarından çıkmayarak tepki göstermeleri, bayramlarda aile büyüklerinin ziyaret edilmek istememesi, büyüklerin yanına gitmeden onları ayaklarına getirmek istenmesi, ergenlik ve sınavlar bahane edilerek ekonomik olarak aileden fazla şeyler istenmesi, evin içinde hiçbir işin yapılmak istenmemesi, isteklerinin olmasında diretmeleri gibi durumlarla aile içinde huzursuzluk çıkarmanın ayyuka çıktığı bir zamanda yaşıyoruz.
Toplum yapımız çocukları isteklerine tapan, onlar ne isterse yerine getiren, “aman ben yaşamadım evladım yaşasın” anlayışına bürünen, “zamane gençler böyle” diyen, yanlışlara imza atan, ne yapılırsa yapılsın beğenilmeyen bir nesil gelmektedir.
Yanlış izlenilen metotlar, seyredilen diziler, anti kronik rahatsızlıklar toplumun bünyesine sirayet etmesini doğurmuştur. İşte bunlardan dolayı anti depresan haplar % 300 artmış durumdadır. Zararlı maddelerin kullanımı ve cinsel rezalet 12 yaşlara kadar düşmüştür.
“Aşkım” diye büyütülen çocuklar ki; bu kelimenin çocuklar için kullanılmaması gerekir. Çünkü onlar sizin evladınız. Anne babalar çocuklarının sorunlarını “ne istediysen yaptım” diyerek meselenin ciddiyetinden uzaklar. Çocuklar, hep kendi görevlerini başkalarına havale etmektedirler.
Sevgili anne babalar; en kıymetli vakitlerinizi çocuklarınızla geçirin. Onların öğrenmesi gereken duyguları, mevzuları, üçüncü şahıslar tarafından değil, sizin yaşantınızdan öğrensinler. Çocuklar duyduklarına değil, gördüklerine inanırlar. Sizler iyi ve güzel davranışlar sergilerseniz emin olun ki o çocuklar da sizin kopyanız olarak hayatına devam edecektir. Bir de şu gerçeği unutmayalım; Yanlışı gören ve önlemek için gayret göstermeyen, yanlış yapan kadar suçludur.
AİLEDE MUTLULUK KRİTERLERİ
Ailede mutluluk önce eş seçimiyle başlar. Mutlu bir aile yuvası oluşturulması ve devamı için Hz Peygamber: “Kadın dört özelliğinden dolayı nikahlanır. Malı, Soyu, Güzelliği veya Dindarlığından dolayı, sen dindar olanını tercih et.” buyurmuştur.
Kadın-erkek ilişkilerinin bir evlilik zeminine dayanmasının büyük önemi vardır. İslam dini nikahsız-gayr-i meşru birlikteliklere müsaade etmez. Nikah akdinin kutsal bir bağ ve Allah’a verilmiş bir söz olduğu bilinmeli. Evlilik, başıboş bir beraberlik değildir. Aile ortamında tek kelimeyle sevgi olmalı. Sevgi, saygı, şefkat ve dayanışma temelleriyle yükselmelidir.
“Hanımlarınızın en hayırlıları, yüzüne bakıldığında sevgi ve iletişim kurulan, emredileni (Allah’a ve Resulün emirlerine aykırı olmamak üzere) yapan, eşi evinde (olduğunda) veya olmadığında eşinin malını ve namusunu ve şerefini koruyandır.”
Kadın, erkeğin yanında Allah’ın bir emanetidir. Bu emanete gerekli şefkat ve nezaket gösterilmelidir. Hz. Peygamberimiz: “Sizin en hayırlınız, kadınlara karşı hayırlı olanlardır.” buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber’e: “Hangi kadın daha hayırlıdır?” diye soruldu; o da: “Kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindiren, emrettiği vakit itaat eden, yanında bulunmadığı vakit malını ve iffetini koruyandır.” cevabını vermiştir.
Peygamberimiz diğer bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Bir kadın beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, ırz ve namusunu korur ve kocasına itaat ederse, Cennete istediği kapıdan girer.”
Bir Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur: “Kocası kendisinden memnun olduğu halde ölen kadın cennete girecektir.” Hiç evlenmemiş filozofa sormuşlar: “Hanımın olsaydı, en fazla hangi meziyeti olsun isterdin?” “Saman diye bağıranla, anam diye bağıran olmasın, gerisi kolay” demiş.
(Yani, varlıktan, yokluktan anlamayıp, dırdır eden, en ufak bir münakaşada anasının evine gitmek isteyen eşler!) Sevdiği işi ve sevdiği kadını bulan bir erkek, yeryüzünde cenneti bulmuş demektir.
Meşguliyetiniz ve çalışmalarınız ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka eşinize ayıracağınız bir vakit bulun. Evde kırgınlık ve güvensizlik olmamalıdır.
Ailede kadın dövülmez. Hanımlarını dövenleri Peygamberimiz: “Kadınlarınızı nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz?” diye kınamıştır. Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü sözle tahkir edilmemesi, evinin terk edilmemesi, konularında hassasiyetle uyarıp: “Kadınları ancak kötüleriniz döver.” buyurmuşlardır.
“Bir kimse eşinden nefret etmesin, çünkü hoşuna gitmeyen huyları varsa buna karşılık hoşlanacağı huyları da vardır.” Derler ki: “Evlenirken bir gözünü kapa, evlendikten sonra gözünü dört aç!” yani evlenirken küçük farklılıkları görmemeye çalış, evlendikten sonra beraberliği yürütmek için çok çabala.
Aile hayatında sevgi ve saygıyı yitirmediğinizde evliliğinizde çözülmeyecek sorun yoktur. Mutlu evliliğin gizli bir formülü ya da sırrı yok.
Mutlu evlilik, iki kişilik bir ilişkinin iyi ve başarılı bir yönetiminden ibarettir.
Herkesin ailesi onun küçük dünyasıdır. Bu dünya cennetten bir köşe haline getirilebileceği gibi -Allah korusun- manevi bir zindana da dönüştürülebilir. Bir ömür boyu zindan hayatı yaşamamak, bundan da önemlisi ahiret hayatımızı da cehenneme çevirmemek için aile saadetimize yönelik olarak elimizden geleni yapmak durumundayız.
İki taraf da birbirinin sırrını başkalarına açmamalı, birbirlerine lanet okumamalıdır. Birbirini küçük düşürmemelidir. Birbirlerine örtü olmalı. Şu ayet misali: “Kadınlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz.” (Bakara süresi:187)
Özel günlerinizi unutmamaya çalışın. Evlilikte birbirinize hem eşiniz, hem de sevgiliniz gibi davranın ki, mutluluğunuz daim olsun. Hayatın bir numaralı kuralı! Seni mutlu eden şeyi yap!