Kastamonu, Sinop ve Bartın’da yaşanan (yaşatılan desek yeridir) sel felaketinde Diyanet İşleri Başkanı, geçtiğimiz Cuma Hutbesi’nde, “Takdire rıza göstermek gerekir” dedi. İki gün boyunca sahra hastanesi olarak kullanılan cami apar topar boşaltıldı. Siyasilerin nutuk atacağı yer durumuna getirildi!
Diyanet İşleri Başkanı, Yaradan’ın dünyayı bir düzen içinde yarattığını da söyler hutbelerinde. Ama Yaradan, 400 metre genişliğindeki bir vadide akan dere yatağının 15 metreye sıkıştırılmasını söylemedi. İdarenin rantiye yaratıcı sistemi içinde Bozkurt ilçesinde inşaatlar dikildi. Üç olması gereken kat 5 oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin dört bir yanında dere yatağına yapılmaması gereken on binlerce ev yapıldı, yapılmasına izin verildi. Peki İdare kimde?
Apartman altlarına otopark zorunluluğu getirildi önce. Ardından bir yönetmelikle bu zorunluluk belediyelerin inisiyatifine bırakıldı. Ve zorunluluk oldu, şu kadar bin TL ver, yapmaya döndü. Peki İdare kimde?
Geçen yıldan bu yana Meclis’te bekleyen Yeni Otopark Yasası var. Herhalde yeterince pişmemiş ki, ısıtılıp ısıtılıp bekliyor! En son Mart ayında acaba çıkarsak mı diye düşünüldü. Henüz pişmemiş olacak ki durduruldu. Araştırılıyor…muş! Peki İdare kimde?
İstanbul Alibeyköy’de 9 Eylül 2009’da bir sel felaketinde 31 canımız gitti, 9 canımız kayboldu. Alibeyköy’de dere yatağına imar izni veren o dönem Başbakan olan AKP Genel Başkanı idi. Özür diledi, hatayı kabul etti. Oysa ki İdari Mahkemeler defalarca İstanbul İl Genel Meclisi’nin bu kararlarını bozmuştu. Her bozulma sonrası yine, yeniden, durmaksızın yeni kararlar ile imar alanları olmaması gereken yerler imara açıldı. Peki İdare kimde?
HES tutkusu AKP’nin bir parçası olmuş adeta. Kesilen binlerce tomruk dağlarda kaldı. Dere yatakları daraltıldı. Su akıp yolunu bulandı. Yaradan’ın düzenine başkaldırı durumuna sokulan birer rantiye merkezi HES’lerin artıklarını kattı önüne. Ne varsa sildi, süpürdü. O tomrukların arasından yurttaşlarımızın cansız bedenleri toplanıyor. Yolunu bulan su, yurttaşlarımızın cansız bedenini denize dek sürükledi. Kayıp sayısı belli değil. Başvurular çok. Ancak Hükümet herhangi bir açıklama yapmıyor, yapamıyor. Yalnızca ölüm sayısı şu oldu diyorlar. Sonra çeşitli oluşum ve kişiler doğru yanlış konuşuyor. Bu kez ‘infialci’ ya da ‘provokatör’ suçlaması ile her şeye sansür. Doğru dürüst bir açıklama yapın. Yirmi yıllık iktidar süresince bugün dediğiniz yarın tutmadı. Daha da kötüsü, idarenizin yürütücü bölümleri arasında bile açıklamalarda tutarsızlık dağlar boyu.
Peki ama İdare kimde?
AKP ve benzerlerinin dilinden düşürmediği bir “Ecdadımız” sözcüğü var. Ancak yalnızca sözcükte kalmasının ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine karşı, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı kullanılır nedense bu sözcük! Onlara göre Bağımsızlık Savaşı’mızı yapanlar değil, Osmanlı Hanedanı(ymış) ecdadımız!
Ecdadımız, 15 metreye sıkıştırılmış dereye köprü yaparken bilimden yararlandı. Her şeyin en ince ayarını yaptı ki, bugün sizin yaptırdığınız köprüler patlayıp çökerken, bilmem kaç yüzyıl sonra onların yaptıkları ise hala ayakta. Yani ellerini havaya açıp, “Yarabbi sen bizi kurtar” demediler. Yaradan’ın verdiği aklı doğrulukta kullandı.
O köprüleri yapanlar, bugün hiçken bir gün sonra han, hamam, villa sahibi oluvermedi. Devlet, Ulus ve Hakk’ın gereği gibi köprüler yaptı. Kemerli köprüler yaptı. Yağışın artma olasılığını düşünerek yükseltti. Kastamonu’da, Sinop’ta yapıp da çöktürmediğiniz köprünüz mü kaldı?
Bir banka mutemedi 3 yaşındaki çocuğu o köprülerden kurtardı. Geri dönüp çocuğun anne ve babasını kurtarmaya çalışırken çöken köprünüzün altında kalarak can verdi. Peki İdare kimde?
20 yıldır dere yataklarını daraltarak, dere yataklarına ev yapılarak ve yaptırılarak yurttaşlarımız yalnızca ev sahibi olmuyor, mezar sahibi de oluyor!
“İDARENİN TAKDİRİNE RIZA GÖSTERİLMEZ”…
Kastamonu, Sinop, Bartın’da Takdir-i İdari(!) sonucu canlarını yitiren yurttaşlarımıza Tanrı’dan rahmet, ailelerine ve soylu Türk ulusuna başsağlığı dilerim.