İsmail Hakkı Özsarı
Gürbüz Evren’in “Ermeni Sorunundaki Çıkar Odakları” adlı kitabını okuyorum. 1915’lerde Osmanlı İmparatorluğu üzerine oynanan oyunlar, yaşanan bir sürü tatsız olaylar anlatılıyor. Tıpkı bu günlerde yaşadığımız olaylara benziyor.
O yıllarda Rusya ve Fransa başrollerde. Her iki devlet de Ermenileri kışkırtıyor, isyan ettiriyor ve kendi çıkarları için kullanıyor. Günümüzde de yine ABD ve AB sahnede.
Bu kez Kürt kardeşlerimizi kışkırtıyorlar. Taşeron örgüt olarak da Asala yerine PKK’yı kullanıyorlar. Amaç hep aynı: Bu toprakları parçalayıp, küçük küçük devletler kurdurmak. Sonra da onları kolayca yutmak.
Bize öğretilenlere göre tarih; geçmişten ders alıp, kendimizi geleceğe hazırlamaktır. Anlaşıldığı kadarıyla hiç ders almamışız.
Eyyy sevgili Kürt kardeşim! Dünyanın bilmem neresindeki Joe (Co) mu sana yakın? Yoksa komşu Türk kardeşin mi? Biz dinimizle, dilimizle, örf âdetimizle birbirimizin aynısıyız. Siz aynaya bakınca bizi, biz aynaya bakınca sizi görürüz. Ne yazık ki kendilerini sözde Kürt halkının temsilcileri sayan, teröriste terörist diyemeyen, bu halkın yok canından verdiği vergilerle maaşlarını alan ve de dokunulmazlık zırhına bürünüp, kırmızı plakalı arabalarda dolaşan bu zat-ı muhteremlerden çok çekiyoruz.
Türk halkının; PKK saldırıları karşısında, meşru müdafaa hakkını kullanmasını istemiyorlar. Adeta dünyayı ayağa kaldırıyorlar. Neymiş efendim; TSK’nin -kendini savunma refleksi çerçevesinde- yaptığı saldırılarda ölenler bu ülkenin evlatlarıymış(!) Adama sormazlar mı? Evlat, babasını arkadan vurur mu? Anasının ocağına, incir ağacı diker mi? Kalleşçe mayınlar döşeyip, kardeşlerini havaya uçurur mu? Halkına aydınlanma götüren öğretmeni öldürür mü? Bölgesinin insanına, kalkınma ve refahı çok görür mü? Bunu engellemek için; makine yakar, işçileri öldürür mü? Bin yıldır bir arada yaşamış, etle tırnak olmuş kardeşlerini, elin yabancısıyla bir olup arkadan hançerler mi? Kısacası “evlat edebiyatı” yaparak, onlar ne kadar öldürürlerse öldürsünler, siz bir şey yapmayın. Yani demokratik, demokratik ölün diyorlar.
Dünyanın hangi ülkesinde böyle davranabilirsiniz? Demokrasi insanı öldürme hakkı tanımaz. Yugoslavya’yı parçalayan emperyalistlerin, gözden kaçırdıkları çok önemli bir nokta var. Yugoslavya’da yaşayanlar hiçbir zaman tek halk olamadı. Yani Sırp Hırvatla, Hırvat Boşnakla, Boşnak Arnavutla kız alışverişi yapmadı. Akraba olmadılar. Türklerle, Kürtler ya da diğer etnik kökenliler öyle mi? İstatistiklere göre; bugün bir buçuk milyon Türk-Kürt evlilik yapmış. Gelin kardeşler! Yabancıların dolmuşuna binmeyelim. Yanlış hesap Bağdat’tan döner.
CUMHURİYET VE TARİHİ GERÇEKLER
Sevgili okurlarım, bu konuda çok yazıldı, çizildi. Halen de devam ediyor. Herkes Atatürk´ün siyasi düşüncesini kendince yorumluyor ve kendi düşüncesinde olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Oysa tarihi gerçekler öyle değil.
Konuyu epeyce geniş olarak araştırdım. Vardığım sonuçları sizlerle paylaşıyorum. Mustafa Kemal Atatürk, Bağımsızlık Savaşı’nı kazanır. Osmanlı Devleti’nin küllerinden doğan bu yeni devletin adı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve yönetim şekli de Cumhuriyet’tir.” der.
Aslında başka şeyler de diyebilirdi. Çünkü o günün koşulları bunu yapmasına çok elverişliydi. Mesela, “Bu devletin adı İslam Devleti, ben de Halifeyim” diyebilirdi. Son Osmanlı Padişahı Abdülmecit’e, “Sen halifesin ben de sadrazamım” diyebilirdi. Osmanlı Devleti din devleti geleneğinden geldiği için bu son derece kolay olurdu. Üstelik silah arkadaşları olan diğer üst rütbeli subaylar da böyle istiyordu. Ama o böyle demedi. Atatürk’ün kendisi milliyetçi bir insandı ve kendisinin de milliyetçilik duylarını uyandırma hedefi vardı. Bu duygusu özellikle Harbiye öğrenciliği yıllarında gelişmişti. Zira diğer milletlerden olan arkadaşları özellikle de Araplar, milliyetçilik yapıyorlardı.
Yine Osmanlı Devleti Türk’ü ikinci sınıf vatandaş olarak görerek aşağılamaktaydı. Bazı Osmanlı deyişleri Türklüğü aşağılayan niteliktedir. Örneğin “ETREK-İ Bİ İDRAK” (=Anlayşsız Türk) ya da “ETREK-İ NAPAK” (=Pis Türk) gibi bunlara benze birçok söylem vardır.
Atatürk bu anlayışa karşı “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” diyerek Türklüğü yüceltmeyi düşünmüştür. İşte tam da bu yıllarda Avrupa’da ırkçı milliyetçiliğe dayanan diktatörler iktidardır. Siyasi konjonktür uygundur.
Atatürk şöyle de diyebilirdi: “Burası Türk diktatörlüğüdür, ben de Führer Kemalim.” Ama böyle de demedi. Yine bu arada Çarlık Rusya’sında 1917 yılında komünist bir devrim yapılmıştır. Üstelik çok da başarılı olmuştur. Çarlık yıkılmış, Sovyetler Birliği kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı’mızda bize çok yardımları dokunmuştur. Üstelik ilişkilerimiz de iyiydi. Böyle olunca da Mustafa Kemal Atatürk, “Bu devlet Komünist Türk Devleti’dir. Bende Yoldaş Kemalim” diyebilirdi. Onu da demedi. Ya ne dedi? 29 Ekim 1923 yılında kurulan devletin adı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir” dedi ve son noktayı koydu.
Geldiğimiz yere bakıldığında bu bir mucizedir. Sevgili Mustafa Kemal Atatürk sana ve yoldaşlarına şükranlarımızı sunuyor, milyonlarca kez teşekkür ediyoruz. Yaşasın Cumhuriyet!