İsmail Hakkı Özsarı
30.11.1921 tarihli İcdihat Dergisi’nin yazdığına göre 1869’dan 1914’e kadar geçen 45 yılda Yemen’e giden bir milyon Türk askeri geri dönmemiştir. Bu konuda çeşitli söylentiler vardır. Kimilerine göre gidenlerin beş yüzbini, kimilerine göre de üç yüzbini ölmüştür. Diğerlerinin ise bir şekilde kaybolduğu ya da bu coğrafyada yerleştikleri rivayet edilir.
Bu nedenledir ki yirminci yüzyıl başlarında Yemen için Türkler Mezarlığı yani Arapça “Makbarat El Etrek” denmiştir ve Anadolu´da da Yemen üzerine türküler yazılmıştır. Havada bulut yok bu ne dumandır. Mahşerde ölüm yok bu ne figandır. Şu Yemen elleri ne de yamandır. Ah o yemendir gülü çemendir. Giden gelmiyor acep nedendir.
Gidenin gelmemesinin nedeni bellidir. Ya ölmüştür, ya da dönmeyi göze alamayan buralarda kalmıştır. Ölüm nedenleri arasında başta kolera olmak üzere salgın hastalıklar ve isyancı Yemenlilerin saldırıları gelmektedir.
Halen Yemen halkının yüzde kırkı Şii mezhebinin, Zeyd’i kolundan, yüzde atmışı da Sünni mezhebinin Şafi kolundandır. Zeydi imamlar kendilerinin peygamber soyundan geldiklerine inanıyorlar ve şöyle diyorlardı; “O zaman İslam aleminin önderi biziz. Halifelikte bizim hakkımızdır.”
Hal böyle olunca Zeydiler imamlarının önderliğinde sık sık baş kaldırmışlar ve Osmanlı olan halifeyi tanımamışlar. Özellikle İmam Yahya liderliğindeki isyanlarda çok sayıda Türk öldürülmüştür.
İmamla ilgili de şöyle bir hikaye anlatılır; İmam Yahya’nın babası Yahya’ya kızar. Bir gün yanına çağırarak şöyle der; “Oğlum Osmanlı sırf Yemen için Yedinci Orduyu kurdu, sen onlarla baş edemezsin. Vazgeç bu sevdadan.”
Bunun üzerine Yahya eline toprak bir testi alır. Karşısındaki taş duvara vurur ve testi tuz buz olur. Babasına dönerek şöyle der; “Baba bak testi nasıl paramparça oldu. İşte buraya gelen ordular da çölün bitimindeki dağlara çarpınca aynen testi gibi paramparça olurlar.”
TÜRKLERİN MEZARLIĞI: YEMEN (2)
1517’den 1918’e kadar 400 yıl Osmanlı bu toprakları defalarca feth etmiştir. Tarihimizde en çok Yemen fatihi vardır. İyi de ne işimiz vardı buralarda Yemen bizim neyimize bunca Anadolu evladının canına değer miydi?
Karavana bakırdandır, Yemen yolu çukurdandır. Zenginimiz bedel öder, Askerimiz fakirdendir. Yukarıdaki dörtlüklerde anlatıldığı gibi askerimizin kimden olduğu bellidir.
Osmanlı 1918’de bu coğrafyadan çekilmeye başlayınca, hakimiyet İngilizlere geçer. Türk askeri İngilizlere esir düşer. İngilizler de tam İngilizce oyunlar oynarlar. Mesela, ölmüş Türk askerlerinin karnını yarıp içine altın paralar koyarlar. Sonra Yemenlileri çağırarak askerlerin karnını sanki ilk defa yarıyorlarmış gibi yeniden kesip içindeki paraları gösterirler bunu gören yerli Araplar Türk askeri avına çıkarlar. Pusuya düşürdükleri Mehmetçik’i öldürüp para bulmak umuduyla karınlarını yararlar. Binlerce Türk askeri de bu yolla can verir.
Tarlalarda biter kamış / Uzar gider vermez yemiş / Şu Yemen’de can verenler / Biri Mehmet biri Memiş.
Arap Yarımadası’nda dillerde dolaşan bir deyim vardır; “Şapa Oturmak”
Sonraları bizim dilimize de girmiştir.
Kızıl Deniz’de alüminyum sülfat ve potasyum sülfat tuzlarından oluşan şap adacıkları vardır. Bu denizi kılavuz kullanmadan geçmeye kalkan gemiciler gemilerini şap adacıklarına oturturlar. İşte, Osmanlı bu coğrafyada tam anlamıyla şapa oturmuştur.
Tabur tabur giden askerler tabut tabut bile dönememişlerdir. Ve son nefesini veren Mehmetciklerin dudaklarından dökülen şu dizeler günümüzde bile hala yüreğimizi yakmaktadır. Kara çadır is mi tutar, Martin tüfek pas mı tutar. Ağlarsa anam bacım ağlar, Elin kızı yasmı tutar.