Mustafa Arı
Yeni bir üç aylara 25 Şubat’ta gireceğiz. Üç aylar, kameri ayların yedincisi olan Recep ayı ile başlayan, Şaban’la devam eden ve Ramazan’la son bulan aylardır.
Bu ayları ve bu aylar içinde bulunan kandil gecelerini fırsat bilmeliyiz. Üç Aylar diye adlandırılan Recep, Şaban ve Ramazan ayları, Yüce Allah’ın ruhumuza ikram ettiği faziletli ve bereketli aylardır. Yapılan dileklerin dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller geçididir. Recep tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır. Bunu fırsat bilerek zikrimizi, şükrümüzü, fikir ve tefekkürümüzü artırmalıyız. Kasa ve kesemizin ağzını açalım, zekat, sadaka, hayır ve hasenatla fakir fukaranın yüzünü güldürelim. Verelim ki dünyada mutsuz, ahirette müflis olmayalım. Bu dünyadan ahirete gitmiş sevdiklerimizin adına hayır-hasenat yapalım.
Peygamberimiz: “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan da ümmetimin ayıdır.” buyurmuştur. Diğer bir hadisinde: “Ey Allah’ım Recep ve Şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır.” diye dua etmiştir.
Üç aylar bir muhasebe ayıdır.
Üç aylar, kendimizi değerlendirme bakımından çok önemlidir. Geçmişimizin muhasebesini yapıp, geleceğe hazırlıklı olmanın tedbirlerini almalı ve kendimize sormalıyız.
Allah’ı seviyorum deyip Borçlu olduğumuz kulluk vazifemizi yapabiliyor muyuz? Peygamberi seviyorum diyen Müslüman olarak Onun sünnetini, ahlakını yaşıyor muyuz? Kitabım Kur’an’dır dediğimiz halde emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınıyor muyuz? Geçen yılın bu mübarek günlerinde beraber olduğun halde, şu anda göremediğin eşin, dostun, akraba ve arkadaşlarını düşünüp kendine çekidüzen verebiliyor musun?
Üç Aylar’ın içinde olan mübarek gün ve gecelerde, tövbe, dua, niyaz ve istiğfarlarımızla Allah’a yaklaşmaya ve kendimizi affettirmeye çalışmalıyız. Bol bol salavatı şerife okuyalım. Ayrıca çok Kur’an okumalı, kaza namazı kılmalı, kendimiz için, ailemiz için, milletimiz için ve bütün insanlık için dualar etmeliyiz.
İşte üç aylar, bu şekilde, her sene, insanların gafletten uyanmasına, günahlarından arınmalarına, hayatlarının bir istikamete kavuşmasına ve bundan sonraki ömürlerinin de istikamet üzere gitmesine mübarek bir vesile olur. Bu, bizlere Rabbimizin en büyük bir ihsanıdır.
Recep, Şaban, Ramazan sende rızayı kazan! Kötülükleri bozan Üç Aylar kutlu olsun.
HAK VE HAKİKAT
Rabbimizin Esma-i Hüsnası’ndan biri de el-Hak’tır. İslam, hak ve hakikat, hukuk ve adalet dinidir. Hak kavramı, sorumluluklarımızı korumamız gereken değerleri ifade eder. Hak en yakın aile fertlerinden başlamak üzere, her hak sahibine hakkını vermeyi gerektirir. Anne-babamızın haklarına saygı duymak, eşimizin haklarını sevgiyle teslim etmek, çocuğumuzun haklarını şefkatle korumak hepimizin sorumluluğudur. Akrabalık ilişkilerinde, iş ortaklığı, düğün ve miras paylaşımı gibi konularda zerre miktarı hak geçmemesi için uğraşmak hepimizin görevidir.
Her insanın malını ve meşru kazancını koruma hakkı vardır. Haksız yollarla mal elde eden, ticarete hile karıştırarak müşterisini aldatan ve işçisinin hakkını tam olarak ödemeyip gasp eden kişi, harama el uzatmış demektir. Hakka riayet eden insan, aslında doğrunun ve hakikatin yani Allah’ın emir ve rızasının yanında yerini almış olur.
İnsanın kişilik değerleri, şerefi, namusu ve inancı da dokunulmazdır. Bir başkasının değerlerine hakaret etmek, adını karalamak, yalan ve iftira ile itibarını zedelemek en önemli hak ihlalleri arasında yer alır. Hak ihlali ise kanunlarımıza göre suç, dinimize göre de büyük günahtır.
İmanın gereği, hayatın her alanında mutedil, insaflı ve hakkaniyetli davranmaktır. Kendi haklarını koruduğu kadar çevresindekilerin de haklarını korumak, mümin olmanın şiarıdır. Kişisel menfaatleri için diğer insanların, hatta hayvanların ve tabiatın hakkını çiğneyen kimse, kazançlı çıktığını zannetse de aslında ziyandadır.
Kamu hakkı, kul hakkına göre çok daha ağır sorumluluğu olan bir emanettir. Bu emanete ihanet etmek, kişiyi hem dünyada hem de ahirette hüsrana sürükler.
Hakkaniyete dayalı ilişkilerin dünyada huzura, ahirette ise kurtuluşa vesile olduğunu unutmayalım. Hayatımızda her türlü kul hakkını ihlal etmekten sakınalım. Saçı bitmedik yetimin hakkını düşünerek, kamu görevini ağır bir emanet olarak kabul edelim. İhlal edilen kamu hakkı, zayi edilen vakıf malı, aynı zamanda binlerce kul hakkı demektir. Her hayırlı işin sevabı olduğu gibi, her ihmal ve hatanın da kul ve kamu hakkı doğuracağını bilerek yaşayalım.