CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, önceki gün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali başta olmak üzere, gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı. Sarıbal ayrıca, Karacabey’deki mera sorununa da dikkat çekerek, bu konuda Bursa Büyükşehir Belediyesi, Karacabey Belediyesi, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün suç işlediğini ileri sürdü.
Konuşmasına bağımsız medyanın önemine işaret ederek başlayan Sarıbal, tarafsız haber yapan medya mensuplarının üzerindeki baskılara dikkat çekti ve yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanan, hapse atılan gazetecilere özgürlük talebini dile getirdi. Sarıbal, “Medya özgür değil ise toplum özgür değildir. Medya özgür değilse, ülke özgür değildir. Medya özgür değil ise, faşizm istediğini yaptırır.” dedi.
Can yakıcı yargı kararları
Son haftalarda alınan bazı yargı kararlarını değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, mahkemelerin adalet dağıtmadığını iddia etti. Sarıbal, ‘Çocuklar ölmesin’ dediği için ceza alan ve cezaevine gönderilen Ayşe Öğretmen (Çelik), Anayasa Mahkemesi tarafından 2,5 yıl sonra dosyaları incelenen ve ‘Hak ihlali yok’ kararı verilen Cumhuriyet yazarları ile sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atılan ve sonrasında dava edilerek ceza alan TARİŞ işçilerini bu kararlara örnek gösterdi.
YSK kararı
Açıklamasında Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etmesini de değerlendiren Sarıbal, İstanbul’un 25 yıldır AKP ve Saray İktidarı için vazgeçilemez bir yer olduğunu söyledi.
Yapılan her türlü itirazın boş çıktığını ve seçimi iptal edecek hukuki hiçbir belgenin YSK’ya sunulmadığını kaydeden Sarıbal, “Sandık görevlilerinin uygun olmadığına, kamu görevlisi olmadığına karar vererek seçimi iptal ettiler. Oysa bu kararı 2018 Mart ayında almışlardı. Sandık başkanlarının kamu görevlisi olması kararı Mart 2018 tarihinden sonra yapılacak seçimlerde uygulanacaktı. Ondan sonra 24 Haziran seçimleri oldu. Eğer İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sandık başkanları gerekçesi ile iptal ediliyor ise 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçiminin de iptal edilmesi lazım. Şu anda kendini Cumhurbaşkanı ilan eden kişinin seçimi geçersizdir. Ayrıca, 31 Mart seçimlerinde yapılan belediye meclis üyelikleri, ilçe belediye başkanlıkları da geçersizdir.” diye konuştu.
“İstanbul giderse saltanat biter”
AKP için İstanbul’u kaybetmenin maliyetinin büyük olacağını belirten Sarıbal, “İstanbul biterse AKP biter. İstanbul giderse iktidar gider. İstanbul giderse saltanat biter. İstanbul giderse talan biter, yağma biter. İstanbul giderse, evet, padişahlık biter. Dolayısıyla İstanbul’da seçimlerini yinelemek, tekrar tekrar saydırmanın özü ellerindeki büyük bir kaynağın gitmesidir. Elbette götürecekleri çok şey olduğunu biliyorlar. İstanbul’un dağı taşı altın. Daha çok götürecekleri çok şey olduğu için İstanbul’u ısrarla istiyorlar. Bunun için gözlerini karartmışlar. ‘Her şeyi yapabiliriz’ diyorlar.” diye konuştu.
“AKP tarımı şirketlere devretmek istiyor”
Tarım Politikaları ve Tarım Örgütlerinden Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, basın açıklamasında, tarım sektöründeki bazı gelişmeleri de aktardı. AK Parti’nin hazırladığı Tarımda Milli Birlik Projesi ile ülke tarımını özel şirketlere devretmek istediğini aktaran Sarıbal, hazırlanan proje ile siyasal iktidarın “Ben artık Türkiye’nin tarımını yönetemiyorum. Ben artık Türkiye tarımından, çiftçisinden toprağından vazgeçtim. Ben bu işten çıkıyorum. Bu işlerin tümünü bir şirket mantığı ile bir holdinge bırakıyorum” dediğini belirtti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın açıklamasından bazı satır başları şöyle: “2002’den beri TÜİK’in rakamlarına göre, 14.6 milyon hektar mera var ve ne bir metrekare artıyor, ne azalıyor. Ama Tarım ve Orman Bakanlığı 10.9 mera alanı olduğunu söylüyor. İmar Barışı çıktı. İmar Barışı ile tabu kayıt belgesi veriyorlar.
Karacabey’de mera sorunu
Karacabey Türkiye’nin en önemli tarım ve mera alanlarından biridir. Türkiye’nin en önemli tarım merkezlerinden bir tanesidir. Domates, karpuz, şekerpancarı, mısır, aklınıza hangi ürün gelirse, Karacabey’de olur. Karacabey’de elbette hayvancılık da yapılır. Hayvancılık için de meralar önemlidir. Mera yoksa ot yoktur, ot yoksa et yoktur, süt yoktur. Et ve süt yoksa dengesiz beslenme vardır.
Karacabey Taşlık Köyü’nün merası var. Köylülerin 100 yıldır kullandığı bir mera bu. Yaklaşık 400 dönümlük bu meranın bir kısmı taş ocağına gitmiş. Kalan mera alanı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapı kayıt belgesi verilmiş. 3 ayrı parsele yapı kayıt belgesi verilmiş. Birileri mülk sahibi yapılmış. Mera alanı ve hayvanlar otluyor, başka bir şey yok. Ama buraya tabu kayıt belgesi verilmiş. Kime verildiği belli değil.
Yaptığımız araştırmada, bu işin üzerinde duran Kozahan diye bir emlak şirketi çıkıyor. Parsellerin kayıt belgesinde Kozahan yazmıyor. Sadece bu Kozahan yapı kayıt belgesi için devlete 546 TL para ödemiş. Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü köye ait, yüzyıllardır 3 köye ait bu mera alanında yapı kayıt belgesi veriyor. Bir mera alanına hangi yetkiyle yapı kayıt belgesi isteniyor? Daha önceden burasının kendisine ait olduğuna dair bir belgesinin olması gerekiyor. O zaman Büyükşehir Belediyesine şunu soruyoruz: Siz bu mera alanlarını zimmetinize aldınız mı? İki; bunları bu şirkete herhangi bir şekilde kiraladınız mı? Üç; kiraladığınız yerde yapı kayıt izni verdini mi? Dört; şu anda bunlar yok ise bu şirketlerin sahipleri köylüleri ‘burada hayvan otlatamazsınız, burayı kiraladım, bundan sonra burayı ben kullanacağım’ diye tehdit ediyor.
Muhtar şikâyetçi, halk şikâyetçi. 600’ün üzerinde imza var. Bu imzalarla bir müracaatları var. Buradan ilan ediyorum. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Karacabey Belediyesi, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü suç işliyorlar. Yetkilileri buradan göreve çağırıyorum.
Buğday alım fiyatları
AKP Genel Başkanı her şeyden anlıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), şunlar bunlar bitti, ‘biz buğday fiyatı açıklıyoruz’ dedi. Erken açıkladık diyor. Bu topraklarda Kasım, Ekim aylarında buğday ekilir. Bir ülkede çiftçi tohumunu, gübresini, ilacını almadan önce eğer siz fiyatını açıklıyor iseniz, çiftçi bu açıklanan fiyata göre, kendisine verilen garantilere göre ekim yapıyor ise bu erken açıklamadır. Ama Akdeniz’de neredeyse hasat başlayacak. Siz bu açıklamayı yapıyorsanız bu kesinlikle bir erken açıklama değil. Çok geç açıklamadır. ‘Üreticinin emeğine göz diken fırsatçıların önüne geçtiklerini’ söylüyor.
Geçen sene buğday alım fiyatını ton başına 1050 TL açıkladılar. Ama ortalama 960 TL’den aldı TMO. Toplam üretimin yüzde 13’ü kadar, 2.1 milyon ton civarında aldı TMO ve 1050 liradan hiç buğday almadı. Yurt dışından kilosunu 1,35, 1.4 TL’den aldı. Yani 1,5 liradan aldı. Kimmiş tefeci? TMO tefecidir. Dışarıdan pahalı buğdayı alıp, çiftçinin malını ucuza alıp sonra esnafa, tüccara, bir grup kişiye rant sağlamıştır. Bedelini de hem üretici hem tüketici ödüyor.
Dışarıdan 1.35, 1.48, 1.5 liradan alacaksın, burada üreticiden 95 kuruştan alacaksın, fırıncıya, esnafa pahalı aldığını ucuza, çiftçiden ucuza aldığını da pahalıya satacaksın ondan sonra çıkıp sıkılmadan ‘biz tefecilerin elinden çiftçiyi kurtarmaya çalışıyoruz’ diyeceksin.
2018 yılında 20 milyon ton buğday rekoltesi açıkladılar. Bilin ki yalan. Ama rakamlarla oynama hakları var, oynadılar. Sadece 2 milyonunu aldınız. 2 milyon, 2 milyon 200 bin ton. Nereye gitti 17 milyon 800 bin ton?
Çiftçi 75 kuruşa, 80 kuruşa, 90 kuruşa sattı. Çoğu elinde kaldı, yeme gitti. Eğer bir tefeci var ise o da sistemin ta kendisidir. Bu sistemin en önemli organı da TMO’dur. İthalatçı bir kuruluştur. Türkiye tarımını kesinlikle desteklememektedir.
2018 yılının sonu itibariyle 5.8 milyon ton buğday ithal edildi. 1.3 milyar dolar civarında para ödendi. TMO hasat döneminde ithalat yapmayacağını açıklamıştı. Doğru, hasattan önce ne kadar ihtiyaçları var ise ithal edecekler. Hasat öncesi ve hasat döneminde ithalat yapılmaz, hasattan sonra ihtiyaç duyulursa ithalat yapılır diye düşünmüştük. Oysa onlar ‘biz sadece hasat döneminde ithal etmeyeceğiz, ama hasattan önce, ekim döneminde, büyüme döneminde, çiftçinin masraf yaptığı dönemde biz ithalatımızı yapalım’ dediler. 2019 Mayıs ayının başına kadar 2 milyon ton ithalat yaptılar. Şimdiden 2 milyon ton buğday ithal ettiler.
Mazotun yüzde 35, ilacın yüzde 100 civarında, toprak altı gübrenin yüzde 100, toprak üstü gübrenin yüzde 80-90 zamlandığı bir ortamda yüzde 29 buğday fiyatı artışının ne buğday üretimine katkısı olur, ne de çiftçinin gelirine bir faydası olur. Tamamen ithalata dayalı, ithalat lobilerine dayalı bir fiyat açıklanmıştır. Fiyatı onların talepleri belirlemiştir.
Ayçiçeği ithalatı
Sıfır gümrükle 100 bin ton ayçiçeği tohumu ithalatı kararı alındı. Haziran sonuna kadar 300 bin ton ithalat izni verilmişti. O yetmedi 100 bin ton daha ithal etme izni verildi. Şu anda bütün ürünlerde ithalatta gümrükler sıfıra iniyor. 2005 yılında AB’ye verdikleri söz buydu. 2019 yılının sonuna kadar gümrük duvarlarının kaldırılması sözü verildi, büyük kısmı kaldırıldı.
Tarımda sistem yok diyorlar, var. Tarımda şirketleşme, Türkiye çiftçisinin mülksüzleştirilmesi, toprakların yabancılara devredilmesi, köylünün kendi topraklarında ne yazık ki köle olması, yetmez, nüfusun sayısını azaltıp kent varoşlarını şişirip yoksulluk üzerinden bir yönetim modeli. Dolayısıyla bütünüyle bir sistem var ve tıkır tıkır işliyor. Türkiye gıda egemenliğini de gıda güvenliğini de yabancılara teslim etmiştir. Yerli işbirlikçi ve yerli bir iktidarla bunu yapıyorlar. Bu iktidar tamamen yabancıların çıkarına çalışmaktadır.
“400 bin ton ayçiçeği tohumu ithalatı serbest bırakılmıştır”
Buğdayı dışarıdan pahalı alıp içeriye ucuza satıyor. Çiftçinin malını ucuza alıp esnafa veriyor. Ayçiçeğinde ne yapıyor. Ayçiçeğinin kilosu 2.7 TL’ye çıkmıştı. Maliyeti 2.5 – 2.7’yi buluyor. Ayçiçeğini 2.3, 2.4 liraya dışarıdan alıyorlar. Ayçiçeğinde şu anda ekim zamanı. Çiftçiye şunu söylüyor, ‘siz eğer ekerseniz, ben sizin ektiğiniz maliyet üzerinden size fiyat vermeyeceğim, ben ithalata göre fiyatlandıracağım. Ona göre ekin’ diyor. Şimdiden üreticiye ‘ekmeyin’ diyor. ‘Ekerseniz sizin maliyetleriniz sizin çektikleriniz beni ilgilendirmez ben ithal edeceğim’ diyor.
Türkiye 6.5 dönüm ayçiçeği ekiyordu. Ama sürekli azalmaya başladı. Ekimde azalma var. Üretim alanında azalma var. Oysa Türkiye’nin yıllık 2.5 milyon ton ayçiçeği tohumuna ihtiyacı var. 1.8 milyon ton gibi bir üretim yapıyor. Değişmekle beraber, yılda 500 bin, 600 bin, 700 bin ton ithal ediyor.
Sonuç olarak ülkenin tarımı hızla bitirilmeye devam ediyor. Ülkenin kaynakları kullanılarak, insanı, iklimi, toprağı, pazarı, ticareti kullanılarak yabancı şirketler ve ithalat lobileri zengin oluyor. Bu ülkenin bir sorunu var. Bu ülkenin beka sorunu AKP ve ortağıdır. AKP ve ortağından bu ülke kurtulamaz ise bu ülkenin beka sorunu çözülemez.
Bu ülke 23 Haziranda sandık başına gidecek, İstanbul’da yazı tekrar getirecek ve yaşasın demokrasi diyecektir. Yaşasın özgürlük diyecek. Ekmek kadar, su kadar önemli olan adalet diyecek. AKP ve ortağı gitmeden bu ülkeye huzur, bu ülkeye güven, bu ülkeye kalkınma gelmeyecek.”