Ahmet Aygün Ata
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu, Başkomutanımız, Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ulusumuza bağımsızlık ve özgürlük üzerine, ‘Tam Bağımsızlık’ üzerine belki yüzlerce vasiyet bıraktı.
Örneğin; Gençliğe Söylev, Andımız, Söylev, Kemalizmin İlkeleri (Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Milliyetçilik, Laiklik, Devrimcilik)…
Sonsuza dek yaşayacak Türkiye Cumhuriyeti’nin o günden bu güne Türk ulusu adına hükümet edeceklere ne bıraktı dersiniz?
Atatürk’ümüzün yaşadığı dönemin Dış İşleri Sekreteri Numan Menemencioğlu’nun tanık olduğu dış politika vasiyetini günümüzde çoğumuz biliyoruz. Rahmetli Menemencioğlu’nun önemli büyükelçilerimizden Nihat Dinç’e aktardığı vasiyet beş maddeden oluşmaktadır:
“Komşuların içişlerine karışmamak.
Rusya’yı tahrik etmemek.
Araplarla tarihi, sosyal, kültürel ilişkileri geliştirin ancak aralarındaki anlaşmazlıklara karışmayın.
Batı kültürünü benimseyin, fakat onların sömürgeci emellerine alet olmayın.
Sizden fikir sorulmadıkça müdahil olmayın.”
Peki bu vasiyetlere uyan oldu mu?
Atatürk’ümüzün ölümü sonrası İsmet İnönü ilk yanlışı yaptı. Rusya’nın da neden olduğu bu olay (Stalin, doğu illerimiz ve Boğazlarda hak iddia etmiştir), İsmet Paşa batıya yanaşmıştır.
Bu değerlendirme yanlışının dibine dinamit döşeyen ise Adnan Menderes’in Türkiye Cumhuriyeti’ni NATO üyesi yapmasıdır. Kimi kaynaklara göre 24, kimi kaynaklara göre 38 sent tutar karşılığında Mehmetçik NATO’nun Kore Savaşı’na gönderilmiştir. Bu aynı zamanda NATO’nun Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde gladyo oluşturmasına, kurucu değerlere sadık yurtseverleri gerek öldürerek gerek çeşitli yollarla görevden uzak tutarak Ulus Devleti’mizin direncini yok etmeye başlamıştır.
Her ne kadar Ulus Devlet, ulusal bir direniş oluşturduysa da özellikle 1980 Amerikancı Darbesi sonucunda hem etnik bölücü, hem dinci bölücü örgütlerin devletimizin içine yerleşmenin yolu açılmıştır.
1962 Devrimi sonrası iktidara gelen CHP-AP koalisyonu da o günkü adı Avrupa Ekonomi Topluluğu, bugünkü ismi Avrupa Birliği olan topluluğa üyelik başvurusu yaptı. Ardından 1980 Amerikancı darbesi sonucunda iktidara getirilen Turgut Özal daha 70’lerde müsteşarlığı döneminde Ulus Devleti oyma girişimlerine zaten başlamıştı.
Türk ulusuna ait Ulusal Varlıklar’ın peşkeş çekilmesi, FETÖ’nün ilk kez devlet kadrolarına sızma girişimlerinin önünün açılması, PKK’nın kutsanması 80’lerde Özal döneminin ulus devletimize döşenmeye başlamış dinamitlerin artık neredeyse atom bombasına dönüşmesi dönemidir.
90’lardaki iktidarlar ve iktidara getirilecekler ise Kissinger’in, Abramowitcz’in, Fuller’in öğretileri ve AB’nin demokrasi zokasını yutarak ya ABD’de eğitim görmüş ya ABD büyükelçilerinin çok yakın dostları olmuştur. Ki 2000’lerde de durum hiç farklı değildir. AK Parti’ye göre muhalefet dizayn edildiğini hem CIA, hem Pentagon yetkilileri, hem de dizayn edilen bu partilerden atılan yöneticiler açıkça söylemiştir.
2000’lerin başında kurulan AK Parti ve 2010’ların sonunda kurulan İYİ Parti’nin kuruluş açıklamasının ABD’de yapılması, AK Parti ve İYİ Parti başkanlarının 2001 Mersin Türkmen Şenliği’nde, “Türkiyelilik” tanımında birleştik demeleri ne ilginç rastlantıdır!
2002’de iktidara gelen AK Parti’nin kısa süre içinde AB ve ABD istekleri doğrultusunda açılımlara başlaması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarından biri olduğunu söylemesi Atatürk’ümüzün vasiyeti yerine Batı Emperyalizmi’nin buyruklarının uygulanmaya başlamasının açık kanıtıdır.
Sıfır PKK terörü açılım ile doruk yapmış askerimiz, polisimiz, öğretmenimiz, hemşiremiz, doktorumuz bu kanlı örgütün eylemleriyle şehit edilmiş, gazi olmuştur. Açılım döneminde bu kez etnik bölücü örgütün destekçileri devletimizin kadrolarına yerleşmeye başlamıştır.
BOP Eşbaşkanı olmanın bedeli Arap ülkelerinin yönetim değişikliklerine, kıyımlara yol açmıştır. Libya’da Kaddafi, Irak’ta Saddam, Mısır’da Mursi sözde Arap baharının sözde demokrasi adına katledilmiş, bu ülkeler bölünmüş ya da iç savaş çıkmıştır. Tunus’ta, Afganistan’da, Yemen’de, Suudi Arabistan’da bu ABD demokrasisi iç karışıklıklar, sarayda kıyımlara ve yüz binlerce insanın öldürülmesine neden olmuştur.
850 yıldır bu vasiyete uymak yerine NATO’nun, AB’nin buyruk, istek, baskı ve dizaynlarına uymanın/piyon olmanın bedelini gün geçtikçe daha ağır bir bedelle ödemeye devam ediyoruz.
AK Parti’nin komşu ülkelerin iç işlerine NATO buyrukları doğrultusunda uyması, Rusya uçağının inanılmaz askeri ve diplomatik yanlış ile düşürülmesi, Suriye’de ısrarla İhvancı düşünce ile yasal yönetime düşman olma, Ukrayna ile kurulan dengesiz ilişkiler, Libya’ya ABD’nin çağırılmaması, Akdeniz’de Münhasır Egemenlik Bölgesi ilan edilmemesi… Tamamı Türkiye Cumhuriyeti’nin Tam Bağımsız varlığına, özgürlüğüne, sömürgecilikle el ele olmanın sorunlarıdır.
Bayraktar Holding Başkanı’nın, “Rusya ile ortaklık yapmayız. Yaparsak Ukrayna ile yaparız” diyebilmesi AK Parti’nin içinde olduğu durumun, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri ile, Türklük ile, Türk ulusunun Ulusal Varlıkları ile hiç bir bağı olmadığının son göstergesidir.
Türkiye Cumhuriyeti ile ticari bağı olan bir şirketin böyle bir söylemde bulunması devletin ne duruma getirildiğinin kanıtıdır. Soylu Türk ulusu, damarlarındaki soylu kanla Atatürk’ümüzün vasiyetini yerine getirmek zorundadır. Bu zorunluluğun tek çıkışı ise keskin ‘Kemalist’ olarak bir partinin kurulmasıdır.
O zaman çok yakındır!
Vasiyetlerin yerine getirilmesinin zamanı çok yakında!
Belki bugün, belki yarından da yakın!