Mustafa Arı
Biliyoruz ki İstanbul’da Vefa semti var ama asıl Vefa; iyilikleri unutmama, iyiliğe karşı misliyle karşılık verebilmedir. Bu özelliğe sahip olanlara da vefakâr diyoruz.
Vefalı insan kadir, kıymet, değer bilen insandır. Müslümanlarda bulunması gereken güzel huylardan biri vefakarlık, zıddı ise nankörlüktür.
En büyük vefakarlık insanın Rabbine kulluk etmesidir. Çünkü Rabbimiz ruhlarımızı yarattığı vakit,“Elestübirabbiküm” yani “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda bütün ruhlar,“Bela” yani “Evet” cevabını vermiştir. Mademki Rabbimize söz verdik, o halde ona karşı kulluk ederek vefamızı göstermeliyiz, verdiği nimetlere karşı şükran borcumuzu ve ruhlar alemindeki sözümüzü tutarak ahde vefa gösterip isyan etmemeliyiz.
Sosyal hayatımızda, insani münasebetlerimizde vefa, samimi dostlukları, huzur ve güveni arttıran bir etkendir. Bütün iyilikleri göz önünde bulundurarak devletin milletine, çocukların ebeveynine, öğrencilerin öğretmenlerine, işçilerin işverenlerine, memurların amirlerine karşı vefa duygularıyla hareket etmeleri gerekir.
Peygamberimizin hayatında çok vefa örnekleri görüyoruz. Hz. Hatice’ye, süt annesi Halime’ye, çocukluğunda çok iyiliğini gördüğü Ebu Talib’in hanımı Fatma’yı hayatı boyunca hayırla yad etmiştir.
Her yıl günü gelince geçmişteki şehitlerimizi, gazilerimizi, kahramanlarımızı, zaferlerimizi, ilim erbabını hayırla yad ederiz. Bizler dünyadan göç eden büyüklerimiz için mevlütler, hatimler, Yasin’ler okuyarak ruhlarına göndeririz. Bu da güzel bir vefa örneğidir.
Vefası olmayanın Hakka vefası olabilir mi? Öyleyse hem halka, hem de Hakka karşı vefamızı gösterelim. Vefasızlardan olmayalım.
Mevlana demiştir ki: “Bir adamın birçok hüner sahibi olduğuna bakma! Verdiği sözde duruyor mu? Vefası var mı? Asıl ona bak. Haklı ettiği sözleşmeyi yerine getiriyorsa, vefalıysa onu istediğin kadar öv. Dostlarını vefa ile an. Arayan daima sen ol. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz.”
İnsanlarda vefa kalmayınca vedalar tercih ediliyor. Allah için birbirlerine vefa gösterilere selam olsun.
AHLAK GÜZELLİĞI
Yüce dinimiz iman, ibadet ve güzel ahlaktan ibarettir. Toplumların huzur ve güveni, yücelişi, saadet ve selameti, eğitim, terbiye ve güzel ahlakla mümkündür.
Milli şairimiz Mehmet Akif ne güzel söylemiş: “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Allah korkusu olmayandan her şey beklenir. Onun için kork Allah’tan korkmayandan.”
Güzel ahlaklı bir insan çevresiyle iyi geçinir, kendisiyle iyi geçinilir. Herkesin iyiliğini ister ve herkese iyilik de bulunur. Vatanını, bayrağını, milletini, dilini, dinini, tarihini, kültürünü sever ve korur. Din kardeşlerinin iffet ve namusuna dikkat eder. Kötülüklere yer vermez. İçki, kumar, zina, yalan, fitne, fesat, haset gibi kötülüklerden uzak durur. Allah’ın emirlerini yerine getirir, yasaklarından kaçınır, adaletten ayrılmaz, zulme rıza göstermez. Kur’an ve sünnet ilkelerinden ayrılmaz.
Rabbimiz Peygamberimizi Kur’an’da övüyor: “Muhakkak ki sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem Suresi:4)
Güzel ahlaklı olmak; dürüst, samimi, insaflı ve vicdanlı, merhametli ve adil olmak anlamına gelmektedir. Güzel ahlaklı kimse insanlara, çevreye zarar vermez. Peygamberimiz,“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.
Bir duasında ise; “Allah’ım beni güzel yarattığın gibi ahlakımı da güzelleştir” demiştir. Peygamberimiz ümmetine şu dokuz huyu ahlak edinmemizi de emretmiştir:
1- Gerek yalnız, gerek halkın arasında iken de Allah’tan korkacaksınız.
2- Daima adaletle davranacak ve Hakkı söyleyeceksiniz.
3- Gerek zengin iken gerek fakir iken bolluk ve darlıkta iken israf etmeyeceksiniz.
4- Zulmedeni af edeceksiniz.
5- Gelmeyene gideceksiniz.
6- Vermeyene vereceksiniz.
7- Konuşmanız zikir olacak.
8- Susmanız tefekkür olacak.
9- Bakışınız ibret olacak.
Yalnız şu üçü günümüzde güçtür. 1- Zulmedeni Affetmek. 2- Gelmeyene gitmek. 3- Vermeyene vermek.
İşte bu üç düsturun Peygamberin kılıcının üzerinde yazılı olduğu söylenir. Peygamberimizin ahlakı Kur’an’dı. En önemli mesele Kur’an ahlakı ile ahlaklanmaktır.