İsmail Hakkı Özsarı
Vakti zamanında küçük bir kasabada zengin mi zengin, güzel mi güzel bir kız yaşamaktadır. Evlenme çağı geldiğinde kimler istemez ki kızı. Ne mühendisler, ne doktorlar, ne varlıklı ve yakışıklı delikanlılar hep talibi olur. Fakat o hep daha iyisini beklemektedir. Bu arada aynı kasabada yaşayan bir başka delikanlı kendisini öyle sever, öyle sever ki deyim yerindeyse kara sevdaya tutulur. Ancak kız bu genci de kabul etmez.
Delikanlı da kaderine razı olarak kasabayı terk eder. Çok uzaklarda bir başka şehirde mekan tutar. Burada evlenir. Çoluk çocuğa karışır.
Aradan yıllar geçmiştir. Doğup büyüdüğü kasabayı ziyaret eder. Bu arada gençliğinde çok sevdiği, uğruna sevdalara tutulup kasabasını terk etmek zorunda kaldığı kız aklına gelir. Yolda dalgın dalgın yürürken karşısına çıkan ak saçlı ihtiyara kızı sorar. İhtiyar da karşısında gül bahçesi içindeki evi gösterip, kocasıyla birlikte orada yaşadığını söyler. Adam evin önüne gider ve beklemeye başlar. Az sonra evden şişman, saçları dökülmüş çirkin sayılabilecek bir adam çıkar. Bu adam bir zamanlar sevdiği kızın kocasıdır.
Koca evden ayrıldıktan sonra dayanamayıp kapıyı çalar. Karşısına tanımakta zorlandığı bir kadın çıkar. Kadına kendisini tanıttıktan sonra; bu kadar talibi varken, nasıl olur da böyle biriyle evlendiğini sorar.
Kadın da kendisine şu cevabı verir. “Bak arkadaki gül bahçesine gir. Bana en güzel gülü kopar getir. Ancak gülü ararken geriye dönmeyeceksin.” der.
Adam da gül bahçesine girer. Önünde çok güzel kırmızı bir gül görür. Tam koparacakken ileride daha güzel bir sarı gül görür. Güzel güller birbiri ardına dizilmişlerdir. Her seferinde daha güzelini bulmak için, bir de bakar ki gül bahçesinin sonuna gelmiştir. çaresiz olarak en sonda bulunan yarı buruşmuş, yaprakları kurumuş bir gülü kopararak kadına getirir.
Kadın da bu kadar güzel gül varken, neden böyle bir gülü koparıp getirdiğini sorar. Adam da; “Karar veremedim. Hep daha güzelini aradım.” diye yanıtlar.
Kadın da; “İşte ben de aynen senin gibi yaptım.” der.
Sevgili okurlarım, hayat en güzel şeylere sahip olmak için beklemekle geçen bir zaman dilimi değildir. Doğru zamanlarda doğru yerlerde durup doğru seçimler yapmazsak atalarımızın da dediği gibi “Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan oluruz.”
Fırsatlar bekletilmeye gelmez. Seçimlerimizi isabetli yaparsak daima kazançlı çıkarız.
GERÇEK ZEHİR BEYNİNİZDE OLANDIR!
Vakti zaman içinde evlenen bir kız, kocasının yanında kayınvalidesiyle de yaşamak zorunda kalır. Ancak ne var her gelin gibi o da kayınvalidesiyle birlikte bir arada yaşamak istemez. Sürekli olarak gelin-kaynana didişmesi içindedirler.
Bu durumun çekilmez olduğunu anlayan gelin, artık bir şeyler yapmanın zamanı geldiğine inanır. Doğruca babasının da arkadaşı olan yaşlı bir baharatçıya gider. Derdini anlatır.
Yaşlı adam kendisini dinler. Ve ona bir ilaç hazırlar. 3 ay boyunca bu ilacı kayınvalidesi için yaptığı yemeklerin içine azar azar koymasını söyler. Zehir az az verilecek, böylece kayınvalideyi gelinin öldürdüğü belli olmayacaktır.
Yaşlı adam; eşinin ve hiç kimsenin şüphelenmemesi için de bu arada kayınvalidesine çok iyi davranmasını öğütler.
Sevinç içinde eve dönen gelin her gün en güzel yemekleri yapar ve içine zehri azar azar damlatır. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranır.
Sonra ne olur biliyor musunuz?
Gelinin bu güzel davranışları karşısında kayınvalide de olumlu yönde değişmeler gösterir. Gelinine kendi kızı gibi davranmaya başlar.
Evde artık barış rüzgârları esmektedir. Genç kadın bu durum karşısında pişman olur. Kendisini büyük bir huzursuzluk içinde hisseder.
Doğru baharatçının yolunu tutar. Bu sefer de yaşlı kadının kanında ki zehirleri temizleyecek ilaç ister.
Yaşlı baharatçı büyük bir mutluluk içinde; “Sevgili kızım, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Onlar sadece kayınvalideni güçlendirmeye yarar. Gerçek zehir senin beyninde olandır. Sen kayınvalidene iyi davrandıkça o zehirde dağıldı ve yerini sevgiye bıraktı. Böylece siz ana-kız oldunuz.” der.
***
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh,
Kalbi bağlayamaz mı?
Hasret, özlenenden uzak kalmak mıdır?
Özlenen yakındayken hicran duyulmaz mı?
Hırsızlık para mal çalmak mıdır?
Saadet çalmak müthiş hırsızlık olmaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken, gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah hançer mi olmalı?
Suçlar bağ, gözler silah,
Gülüş kurşun olmaz mı? (Victor HUGO)