Canan Ekinci Yılmaz’ın Kaleminden
Dört bir yanı ateşlerde yanarken serin kalmayı başaran Cumhuriyet şimdi artık 100 yaşında.
Dalya!
Türkiye henüz çok genç bir Cumhuriyet iken patlak veren İkinci Dünya Savaşı’na dahil olmadı. Ki Atatürk ömrünün son yıllarında yaklaşan bu büyük savaşı ön görmüş ve böyle bir savaşa girmememiz gerektiğini söylemiş; İsmet İnönü de büyük irade göstererek, halkın öfke oklarını üzerine çekmek pahasına savaşa girmemizi önlemiştir. Lakin neyi neden yaptığını halka bir türlü anlatamamıştır. (Ve o gün bugün CHP derdini anlatamıyor…)
Türkiye’yi ateş çemberine alan İran, Irak, Kuveyt, Afganistan, Ermenistan, Azerbaycan, Mısır, Libya, Ukrayna, İsrail, Filistin, Lübnan (iç-dış) savaşlarından savaş beğenirken ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılış süreci sancılı geçerken Türkiye böyle bir coğrafyada itidalli davrandı, Cumhuriyet’i korudu.
Alt akıllarla üst akıllar el ele verip durmaksızın çalışarak ve Mustafa Kemâl Atatürk’ün “Sulh” üzerine söylediği sözleri kulak arkası ederek, milleti çarpanlarına ayırmaya çalışan “bir bölen”lere pirim verdiyse, oraya buraya burnunu soktuysa da, halkın iradesi hepsinin üzerinde olduğu için Cumhuriyet’i yok edemedi.
Cumhuriyet’i var eden, halkın yaşadığı acılardı.
Bu ülkeyi Gazi Mustafa Kemâl önderliğinde halk kurtarmış, halk kurmuş, halk yaşatmıştı. Ülke Cumhur’undu. Cumhuriyet bir anda gökten düşmemiş, kendiliğinden doğmuştu.
Bugün yine CUMHUR tarafından çılgınca kutlanıyor.
Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşmanlık edenler önce kendi dedelerine, kendi ninelerine ihanet ediyorlarsa, varlıklarının sebebinin Cumhuriyet olduğunu idrak edemiyorlarsa; bu, halkı cahilleştirme ve yeni bir tarih yazma projesinin ürünüdür.
Zayıf halka kapanın elinde kalır ve her zaman çok kullanışlıdır.
O yüzdendir ki Atatürk halkın yücelmesi ve güçlenmesi adına, daha savaş meydanlarında projeler üretiyordu.
Kendi başınıza ayakta kalın, gücünüzü kendinizden alıp, kimseye muhtaç olmayın diyordu.
****
Gabriel García Márquez’in “Yüz Yıllık Yalnızlık” romanı gibiydi Türkiye Cumhuriyeti’nin yalnızlığı da. Cumhuriyet yalnızlığından güç alıp, yalnızlığı ile besleniyordu. Bir başına ayakta kalabilmenin gücü ile dünyaya kafa tutabiliyordu.
Lakin sonra birileri çıkıp “sizi daha iyi yapacağız” diyordu.
Adeta yüz yıldır devam eden Cumhuriyet’in altını oyma çalışmalarına rağmen Cumhuriyet ruhu her geçen gün daha devleşiyorsa; bu, hem Atatürk gençlerinin hem de Cumhuriyet ile inatlaşan şahısların eseri. Kendilerine ne kadar teşekkür etsek az…
****
Bilmezler mi ki geçmişle inatlaşılmaz, geçmiş yeniden yazılmaz, geçmiş “kitabına” uydurulmaz. Tarih an be an kendi kendine yazılır. Alınan doğru-yanlış kararlarla, coğrafyayla, doğayla, akılla, zamanla sonsuz bir yolculuktur. Sağ omuzdaki ve sol omuzdaki melekler gibi, kimilerini iyi deftere, kimilerini kötü deftere yazar.
Zaman bir nehir gibi kıvrıla kıvrıla akarak, taşların üzerinden, vadilerin arasından kendine yol bulur. Tarih akışkandır. Durmaz, durdurulamaz. Bazen yatağı darlanır, sular azgınlaşır, bazen yatağı genişler, sular sakinler, durulur.
Zaman nehrinde akarken akışla uyumlanmak ama oradan oraya savrulmamak, akıntıya kürek çekmemek, gerisin geriye, tersine tersine akmaya çalışmamak lazımdır.
Hayat geriye değil ileriye yaşanıyorsa,
Nice 100 Yıllara Türkiye’m!