Mustafa Arı
Zulüm, adaletin zıddıdır. Adalet, yaratıklara hakkını vermektir; zulüm ise onlara haklarını vermemek, haksızlık etmektir. Zulümle adalet bir arada bağdaşamaz. Adaletin olduğu yerde zulüm olmaz, zulmün olduğu yerde de adaletten bahsedilemez. Allah adildir, adaleti emreder, adaletle muamele edenleri sever. Allah zalim değildir, zulmü kesin olarak haram kılmıştır. Zalimleri asla sevmez. Onun için kullarının zulümden uzak durmalarını, adaletten ayrılmamalarını emreder.
Zulmün kötü ve çirkin bir şey olduğu açıktır. Onun içindir ki zulüm, her din ve şeriatta haram kılınmıştır. İslam Dini’nin bu konudaki büyük hükmü daha da kesindir. Kuran-ı Kerim’de zalimler lanetlenmiştir. Yüce Allah: “İyi biliniz ki Allah’ın laneti zalimler üzerinedir” buyurmuştur. (Hud Suresi:18)
Zulüm yaratıklara karşı olduğu gibi, yaratana karşı da olur. Yaratana karşı en büyük zulüm O’nu inkar etmek, O’na ortak koşmaktır. Kuran-ı Kerim’de Lokman (a.s.) oğluna öğütte bulunurken şöyle demiştir: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma. Doğrusu şirk büyük bir zulümdür.” (Lokman Suresi:13) Bir başka ayette de şöyle buyrulur: “Kafirler, zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara Suresi: 254)
Yaratıklara karşı zulüm denince akla ilk gelen şeyler ise; onlara karşı haksızlık etmek, eza ve cefa vermek, işkence etmek, onları baskı altında tutmak ve sindirmeye çalışmaktır. Bunların misallerini görebilmek için, tarihin geçmiş ve uzak dönemlerine gitmeye hacet yoktur, yakın çevremizde olup bitenlere bir göz atmak yeterlidir. İsrail’in Filistinlilere, Sırplar’ın Bosna-Hersek’teki müslümanlara, Ermenilerin Azerbaycan halkına dünyanın gözleri önünde zulüm yapmışlardır.
Zalimlerin gözlerinden kaçan bir durum var, o da yaptıklarının yanlarına kalacağını zannetmeleridir. Zalimler şunu kesin olarak bilmeliler ki, yaptıkları yanlarına asla kalmaz. Onlar yaptıkları zulmün cezasını mutlaka çekecekler, hesabını ergeç vereceklerdir. Allah bazı şeylerin cezasını çeşitli hikmetlerine binaen imhal eder, ihmal etmez yani biraz geciktirir ama cezasız bırakmaz.
Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Şüphesiz ki Allah, zalime mühlet verir. Bir kere de onu yakaladı mı kaçmasına mühlet vermez.” buyurmuş, sonra şu mealdeki ayeti okumuştur: “İşte Rabbin, yaratıklarına zulmeden kasabaların halkını yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu onun yakalaması çok acı ve çok çetindir.” (Hud Suresi:102).
Mazlumun ahı yerde kalmaz. Duası Allah katında makbuldür. Peygamberimiz: “Üç kimse vardır ki duaları geri çevrilmez, kabul edilir: a- İftar edinceye kadar oruçlunun, b- Adaletle hükmeden devlet başkanı, (hakim ve idarecilerin), c- Zulme uğrayanın duası.”
Mazlum, haksızlığa uğrayan kimsedir. Haklı olduğu halde kendisine zulmedilir, hakkı gaspedilir. Kendisine zulmedenin karşısında güçsüz ve hakkını savunmaktan aciz olduğundan dolayı, bedduadan başka yapacak bir şeyi yoktur. Ondan dolayı Allah mazlumun duasını kabul eder.
Ibn Abbas (r.a.)’tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.), Muaz’ı Yemen’e vali olarak gönderirken: “Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında bir perde yoktur” (duası hemen Allah’a ulaşır, kabul edilir) buyurmuştur.
Allah mazlumlarla beraberdir, zalimlerden uzaktır. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah zalimleri sevmez.” (Şûra Suresi:40)
“Zalimler iflah olmaz.” (En’am Sûresi:21)
“Allah zerre kadar zulmetmez.” (Nisa Sûresi: 40)
“Allah zalimleri çok iyi bilir.” (Bakara Suresi: 95) buyurmuştur. Bu sebep’e zalimlerin yaptığı yanlarına kalmaz.
Ziya Paşa ne güzel söylemiş: Zalimlere er geç dedirtir Kudret-i Mevla, Tellahi lakad âserakellahü aleyna.
İnsan, hiç bir kimseye zulmedip ahını yani bedduasını almamalıdır. Çünkü yaptığı yanına kalmaz, ömrü boyunca zulmünün cezasını çeker. Bu durumu atalarımız gayet güzel olarak: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” şeklinde ifade etmişlerdir.
Başka bir Atasözü’nde ise: “Mazlumun ahı, indirir şahı” denilmiştir.
Öyle ise güçlü ve kuvvetli kimse, gücüne ve kuvvetine güvenerek başkalarına zulmetmemelidir. Mazlumun bedduası, kendisine zulmeden padişah da olsa tahttan indirir. Unutmayalım ki, “Kimsenin ahı kimsede kalmaz.”
Öyle ise, mümine düşen görev insanlara zulmetmekten kaçınmak, zulme uğrayanlara yardımcı olmaktır. Bugün, Azerbeycan’da, Bosna-Hersek’de, Filistin’de müslümanlara vahşice zulmedilmesine, ezilmesine, akla hayale gelmedik eza ve cefaya maruz kalmalarına seyirci kalmaktadırlar. Hak ve adaleti emreden yüce dinimiz İslamiyet ise, insanlara zalime karşı cephe alıp “dur” demeyi, mazlumun yanında olmayı, emreder.
Peygamber Efendimiz: “Kardeşin zalim de olsa, mazlum da olsa ona yardım et” buyurmuş.
Ashab: -Ya Resulellâh! Mazluma yardım ederiz, fakat zalime nasıl yardım edeceğiz? dediklerinde: “Onu zulmünden alıkorsun, işte bu ona yardımdır” buyurmuştur.
Zalime yardım etmek, ona zulmünü artıracak imkanları vermek değil, zulmünden alıkoymaktır.